Ana sayfa 2000'ler 2007 Ara

Ara

1336
0

ara

Türk sinemasında dönemine göre yenilikçi senaryolara imza atan Ümit Ünal, Türkiye’de dijital olarak çekilmiş ilk film olma özelliğine sahip “9” ile kullandığı teknolojinin avantajını sadece yapım maliyetini düşüren bir unsur olarak kullanmamıştı. Bu tarz çekim tekniğini hem filmde yaşanan bir cinayeti mahalledeki altı kişinin gözünden alıntılayan farklı gerçeklik mekanizması olarak kullanmış, hem de asıl filmi kayda alan kamera ile sorgu esnasındaki polis kamerasını birbirine geçirerek seyircinin özdeşleşme mekanizmalarını bir anda tersyüz etmiş ve biçimle içeriği yapısal anlamda filme çok iyi bir şekilde yedirmişti.

Ünal, filmin senaryosunu da kendisi yazıp beş farklı yönetmenle birlikte çektiği “Anlat İstanbul” gibi büyük prodüksiyonlu bir filmden sonra yine “9” filmi ile aynı sularda gezinen tek mekânlı, dört karakterli ve tekrar dijital olarak çektiği son filmi “Ara” ile mekân üzerinden Türkiye’nin 90’lı yıllarından günümüze kadarki sosyal ve toplumsal değişimlerin birey üzerindeki izdüşümlerini açık ediyor. Yönetmenin kayıp kuşak olarak ifade ettiği, hangi tarafta olduğunu kestirememiş, sahip olduğu maddi imkânlarla bir anda sınıf atlamış, hayatını tabiri caizse tuzu kuru bir şekilde geçirmiş olanların, yaşamları boyunca bir şekilde bastırmaya çalıştıkları duygusal ve manevi boşlukları nasıl doldurduklarını on yıla yayılan bir süreçte dört karakter üzerinden anlatıyor.

“Ara” kelimesi filmde karakter aracılığıyla dile getirilen birçok kelimenin kökenini oluşturmasının yanında (arasında, arada, arayış gibi) bir taraftan da yaşamları boyunca herhangi bir tarafa ait olamamış, kelimenin tam anlamıyla Araf’ta kalmışların hikâyesine kaynaklık ediyor. Ender’in yazar olmak isteyip sonuçta bir edebiyat öğretmeni olan babasının kendisinden yazar olmasa bile en azından bir gazeteci olmasını istemesi ve hayatı boyunca bu sorumluluk içerisinde yaşamış olması, Veli’nin bir subay çocuğu olması sonucu devamlı otoriter bir ortamda büyümesi ve cinsel tercihiyle sorunları olan bir karakter olması, Ender’in sevgilisi olan Selda’nın annesi ile olan problemleri ve Paris’te yaşamış olmanın verdiği bir yabancılık ve ait olamama duygusu, Veli’nin sevgilisi Gül’ün Ender’le olan seks arkadaşlığı ve karakterlerin içinde bulunduğu birçok sorun tam da bu arada olma duygusundan geliyor.

Yönetmen 1996 ve 2005 yılları arasındaki on yıllık periyotlarda ara yazılarla belirtilen ileri-geri gidiş gelişlerle bu süreç içerisinde karakterlerin yaşamlarındaki ve aralarındaki ilişkilerin değişimini hem bu zamansal atlamalarla, hem de aynı mekânda gerçekleştirilen reklâm ve dizilerin içeriğinin karakterlerin bir sonraki sahnede hangi halet-i ruhiye içerisinde olabileceklerini önceden kestirme imkânı sunuyor. Türkiye’nin bu dönem aralığındaki sosyal ve ekonomik yapısındaki değişimler belirgin bir şekilde ima edilmiyor ama karakterlerin devamlı çocukluk yıllarına ait hatıraları, maddi imkânlarının yetersizliğine rağmen eskiye duyulan özlemi dile getirmeleri nasıl bir değişimin olduğuyla ilgili ipuçları sunuyor. Filmin afişinde yazan “Bu sızı hiç bitmeyecek, biz hiç doymayacağız” sözü filme söz konusu olanları çok iyi betimliyor aslında.

Belirli bir sınıfın (orta sınıf) içinde bulunduğu sıkıntıyı, daha çok tüketime dayalı tuhaf ilişkileri ve yaşama biçimlerini -özellikle aşkın ve cinselliğin kullanılma biçimini- anlatan yönetmen, karakterleri tek mekâna ve kapalı bir alana sığdırarak bir tür alegorik hapsolma okumasına müsait bir yapı oluştururken, dışarıda olanı dış mekânı da sadece birer leitmotif unsuru olarak seslerle görselleştiriyor. Dört karakterin birbirleri arasındaki ihanetlerin, ikiyüzlülüklerinin ve samimiyetsizliklerinin sadece dört duvar arasında hangi seviyede olduğu, bunun kamusal alandaki yansımasının nelere gebe olabileceğinin işareti film boyunca dışarıdan gelen en bariz ve tek sesi oluşturan bir tinercinin ağzından eksik etmediği “s…rim lan” lafı oluyor. Final sahnesinde kameranın tek planda sokağa çıkıp bu alanla ilgili sunduğu göstergelerde tam bir kokuşmuşluk hissi uyandırıyor seyircide.

Ümit Ünal’ın sağlam bir senarist kimliğe sahip olması ve diyalogların çok iyi yazılmış olması filmin sahiciliğini arttıran en önemli unsurlar. Filmi kuru bir teatrallikten kurtaran ve ilk yarım saati boyunca etkili bir şekilde kullanılan kurgu ve ses miksajındaki oyunlar seyirciyi ayakta tutmayı iyi becerirken bu durumun devam ettirilmemesi ve tek atımlık barut mahiyetinde kullanılması temponun giderek düşmesine yol açıyor haliyle. Bu noktada filmin en tutarlı yanı oyunculuklar diyebiliriz. Özellikle Ender karakterini canlandıran Erdem Akakçe’nin performansı filmin başarısının kilit noktasını oluşturuyor. Tüm zaaflarına rağmen Ara, yönetmenlik kariyerine Türk sinemasında daha önce denenmemiş bir teknik ve anlatım tarzıyla başlayan Ümit Ünal için bu deneyselliği giderek daha da olgunlaştıran bir film.

Çetin Baskın

Önceki makaleKabadayı
Sonraki makaleMothers of Mine
Sinemaya gönül veren bir grup sinefilin kurduğu Avrupa Sineması internet sitesi, Avrupa sinemasını daha geniş kitlelere tanıtmak ve bu filmlerle ilgili ufak da olsa bir tartışma ortamı yaratmak amacıyla kuruldu. Sitenin kuruluş amaçlarından biri de; tür sinemasını da yadsımadan, sinemanın sadece bir eğlence aracı olmadığının vurgusunu yapmak. Metin Erksan’dan bir alıntı yapacak olursak; bilimlerin ve sanatların varoluşlarının sınırları, geçmişin derinlikleri içindedir… Sinema bilim; sinema sanatı ve sinema bilimi kapsamında; sanatsal düşüncenin ve uygulamanın, sinemasal düşüncenin ve uygulamanın, yaratısal düşüncenin ve uygulamanın, görüntüsel düşüncenin ve uygulamanın, çekimsel düşüncenin ve uygulamanın, oluşumunu, gelişimini, dönüşümünü saptar ve oluşturur. Bu nedenle bizler de günümüzde çekilen filmler dışında, geçmişin derinliklerine doğru bir yolculuk yaparak; bu sanatı etkileyen filmleri ve yönetmenleri de tanıtmaya, eleştirmeye ve onların sinemayı nasıl algıladıklarını kavramaya gayret ediyoruz. Bir yandan da sinemanın diğer sanatlarla olan ilişkisini, filmler bağlamında tartışarak; sinemanın diğer sanatlardan ayrı düşünülemeyeceğini savunuyoruz. Bu amaçlarla, birbirinden farklı coğrafyalarda, farklı zamanlarda çekilmiş ve birbirinden farklı türlerde pek çok film eleştirisine yer vermeye çalışıyoruz. Sinemayı bir kültür olarak gören herkesin katılımına da açığız. Arzu edenler mail adresinden bizlere ulaşabilir, yazılarını paylaşabilir ve filmlerle ilgili görüşlerini iletebilir.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here