Ana sayfa 2000'ler 2005 Secret Life of Words

Secret Life of Words

1225
0

Savaş mağdurlarına sessiz bir ağıt…

Karavanda yaşayan sıradan bir kadının hayatını anlattığı, yaşam ve ölüm üzerine izleyenleri düşünmeye davet ettiği muhteşem filmi My Life Without Me ile sinemasıyla tanıştığım İspanyol yönetmen Isabel Coixet’e daha sonra Paris, Je T’aime için çekmiş olduğu Bastille isimli kısasıyla iyiden iyiye alışmıştım. Başarısız bir kısa film kolajından öteye gitmeyen Paris, Je T’aime’de bile kendini gösteren ve belki de genel anlamıyla kötü bir toplamanın içinde en iyi üç kısa filmden birine imza atan yönetmen, Secret Life of Words’de de harikalar yaratmış. Film özetle, Bosna Savaşı sırasında savaş mağduru olmuş kadınlardan biriyle, denizin ortasında petrol rafinerisinde çalışan bir adamın hikayesini anlatıyor.

İki karakterde birbirinden tamamen farklı sorunlar yaşasalar da, içten içe vicdan azabı çekiyor ve bu içsel acılarının dışa yansıması gibi vücutlarında da ağır yara izleri taşıyor. Bosna Savaşı sırasında askerlerin bitmek bilmez aşağılamalarına, tecavüzlerine ve akıl almaz işkencelerine maruz kalmış Hanna, artık yaşamayı bir utanç olarak görüyor ve kendini tamamen dış dünyaya kapatıyor. Neredeyse nefes alıp vermek ve kendisine söylenen işi yapmak dışında hiçbir eylemde bulunmuyor. Sürekli aynı şeyleri yapıyor, aynı giysileri giyiyor, aynı yemekleri yiyor ve eşyalarını aynı sırayla yerleştiriyor. Onun yaşamdan ne kadar kopuk olduğunu en güzel sürekli bıkıp usanmadan yediği yemekler gösteriyor aslında. Onca acıya karşı hayatta kalmanın vermiş olduğu ağır yüklerden dolayı artık bir robottan farksızlaşıyor. Her gün durmadan başka bir sabunla elini yıkaması da, savaşta uğradığı tecavüzlerden arınma isteğinden başka bir şey olmasa gerek. Denizin orta yerinde, dış dünyadan tamamen izole olmuş bir petrol rafinerisinde çalışan Josef’in derdiyse çok başka… O da en yakın arkadaşının karısıyla birlikte olmuş ve bu gerçeği kaldıramayan en yakın arkadaşının intiharına engel olamamış. Rafineride çıkan yangında ölmek için kendini alevlerin içine atan arkadaşına engel olmak adına kendini alevlerin içine atan ve pek çok yerinde yanıklar oluşan Josef’le Hanna’nın tanışması da bu olay aracılığıyla gerçekleşiyor.

İki vicdan azabı çeken ve kendini dış dünyaya kapayan karakterin birlikte birbirlerine destek olmaya çalışması, aslında çok bilindik bir tema; üstelik kolayca bir melodrama dönüşecek yeterli bir malzeme. Secret Life of Words ise melodrama yakınlaşmak bir yana, her geçen dakika daha da sessizleşiyor ve derdini tıpkı savaş mağduru sessiz kadınlar gibi sessizce ve kendi içinden anlatıyor. Hanna’nın utangaçlığı, sessizliği, tekdüze yaşamı ve soğukluğu ilk başlarda bize itici geliyor, ama hikaye yavaş yavaş su yüzüne çıktıkça, etrafımızı yüzeyin altındaki derinlik sarmaya başlıyor. Bu öyle ağır bir derinlik ki; kadınlara, kadın olmaya, savaşa, insan olmaya, yaşamaya ve paylaşmaya dair pek çok değerli şeyi içerisinde barındırıyor. Şüphesiz bunlarla yüzleşmek de o kadar kolay değil. Hanna’da bütün bunlarla yüzleşmek için kendi içinde bir Hanna yaratıyor. Dış ses aracılığıyla dinlediğimiz aslında Hanna’nın çocukluğundan başkası değil. Sağır olan ve dış dünyayla bağlantısı kulağına taktığı ufacık bir cihaz aracılığıyla sağlanan Hanna’nın aslında hiç yaşayamadığı gençliğini ve kendine bile anlatamadığı şeyleri anlatıyor bizlere o küçük Hanna… Derinliklerden bahsediyor filmin hemen açılışında, derinliklerde şefkat var, kan var diyor. Bizi yüzlerce dakikanın, binlerce yılın, küllerin ve ışığın varlığından haberdar ediyor. Filmi izledikçe anlamlarını bulan küçük ve dağınık kelimelerle zihinlerimizi allak bullak eden bu dış ses, filmin final kısmında söyledikleriyle ise yüreklerimizi paramparça ediyor. Çocuk olmayı öğretiyor, Hanna’nın unuttuğu şeyleri hatırlatıyor, ufacık ama mutlu anılarda bizi yolculuğa çıkarıyor. Fakat biz biliyoruz ki, Hanna artık bunlardan çok uzakta… İşte bu gerçek sanırım boğamıza düğümleniveriyor aniden. Ve Hanna gibi, sessizlik bizi de kaplıyor.

İnsanların içlerindeki öfkeden, şiddetten, hırçınlıktan, hırstan ve ahlaksızlıktan bihaber yaşayan, hayata dair bilgisinden çok yaşamaya dair coşkusu olan bir genç kızın çalınan yaşamı ve daha da önemlisi umutları dış sesin anlatısıyla zihnimizde canlanırken; sevgisizliğin ve vicdan azabının getirmiş olduğu soğukluğa karşın, dünyadan izole olmuş ufacık bir rafineride yavaş yavaş da olsa tomurcuklanmaya başlayan yaşama umutları da bizleri cesaretlendiriyor. Yönetmenin benzersiz anlatımı ve karakterlerinin birbirlerine karşı soğuk yaklaşımları gibi, seyirciye karşı olan soğukluğu ve bir dış ses aracılığıyla bağlantı kurması da seyircinin filmle bütünleşmesini engelliyor. Bu aşamada Coixet’in mükemmel sezgisini de alkışlıyorum. İspanyol sineması, Akdeniz insanının canlılığını yansıtması dışında, melodrama dönüşmeyen bu dramalarıyla da çok özel bir yerde durduğunu gösteriyor. Hayatın içinden dramları ekrana yansıtırken, bunları süsleme gereği duymadan ve olağanca sadeliğiyle vermeyi başaran bu nitelikli sinema anlayışı Secret Life of Words filminde de korunuyor. Bazı durumlarda sözcüklerin yetersiz kaldığını, yaşamanın ölmekten daha çok acı verdiğini, savaşın insanların hayatlarına etkilerini ve vicdan azabının insanları nasıl derinden etkilediğini gösteren Coixet, insan ruhunun derinliklerinde küller gibi ışığında var olduğunu hatırlatmadan da geçmiyor. Böylesine güzel ve anlamlı filmlerde oyunculardan ve teknik özelliklerden bahsetmek nedense hiç içimden gelmiyor. Bir anlamda filmin ruhunu anlatmak varken, filmin bedenini tarif ediyormuş hissi veriyor bana. Ama gelin görün ki, filmde bir Sarah Polley gerçeği var. Michelangelo Antonioni’nin Monica Vitti’si, Jean-Luc Godard’ın Anna Karina’sı, Ingmar Bergman’ın Liv Ullmann’ı neyse, Sarah Polley’de Isabel Coixet için öyle. Polley, bu tip içe kapanık ve iç dünyasında yoğun çelişkiler yaşayan, yaşamdan kopuk ama dış görünüşüyle de her daim cezbediciliği olan karakterleri çok başarılı canlandırıyor. Dış dünyaya karşı çok kalın bir duvar ören, içindeki acılarla mücadele etmenin yanısıra hayata karşı da utangaç bir merak içinde olan karakterini, en ufak bir ters tepkide ve gereğinden cesur bir adımda derhal geriye çekmeyi başarması, soğuk duruşuna karşın hissettiklerini de dışarıya yansıtması fevkalede bir oyunculuk başarısı. Filmin genel anlamda koyu renk paletine karşın, iç sesin filme ortak olduğu sahnelerde buğulanan görüntüler, sarı, kırmızı ve mavi renklerin çağrıştırdıkları anlamlara göre kullanılmış olması ve karakterler gibi kameranın da mesafeli yaklaşımı bu güzel filmi daha da kusursuzlaştırıyor. Secret Life of Words, hikayesi ve anlatımıyla, savaş mağduru kadınların sessizlikleriyle anlatmış oldukları hikayelerini beyazperdede ölümsüzleştiriyor.

Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com

Önceki makaleBank Job, The
Sonraki makaleSavrseni Krug
1983, İstanbul doğumlu. Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema Bölümü'nde yaptı. Altyazı dergisinde sinema eleştirileri yazmaya başladı. 2008’de Avrupa Sineması isimli web sitesini kurdu. 2011-2014 yılları arasında Hayal Perdesi dergisinde web sitesi editörlüğü yaptı ve derginin yayın kurulunda görev aldı. TÜRVAK bünyesinde çıkartılan Cine Belge isimli derginin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. 2012’den beri Sinematek Derneği’nde Film Analizi dersi veriyor. 2013-2019 yılları arasında Türk Sineması Araştırmaları (TSA) projesinde koordinatör yardımcılığı ve içerik editörü olarak görev yaptı. 2018-2020 yılları arasında İstanbul Şehir Üniversitesi'nde ders verdi. 2018-2021 yılları arasında Sinema Yazarları Derneği'nin (SİYAD) genel sekreterliğini üstlendi. Ayrıca Giovanni Scognamillo’nun Gözüyle Yeşilçam(2011), Sinemada Tarih Yazımı (2015), Erol Ağakay: Yeşilçam’a Adanmış Bir Hayat (2015), Oyuncu, Yönetmen, Senarist, Yapımcı Yılmaz Güney (2015)- Burçak Evren'le ortak-, Karanlıkta Işığı Yakalamak: Ahmet Uluçay Derlemesi (2016), Aytekin Çakmakçı: Güneşe Lamba Yakan Adam (2019), Osmanlı’da Sinematografın Yolculuğu (1895-1923) [2020], Derviş Zaim Sinemasına Tersten Bakmak (2021) – Tuba Deniz’le ortak-, Orta Doğu Sinemaları (2021) – Mehmet Öztürk’le ortak-, Türkiye’de Sanat Sineması (2022) isimli kitapları da bulunuyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here