Ana sayfa 2000'ler 2007 The Last Mistress

The Last Mistress

1766
0

The Last Mistress

Yer: Paris, yıl: 1835. Görkemli bir evin, ihtişamlı ve bol ikramlı yemek masasına konuk oluyoruz. Sınıf farkının keskin bir biçimde kıyafetler üzerinden yansıtıldığı bu dönemde, iki dirhem bir çekirdek, yaşlı bir beyefendi masanın başköşesine oturmuş, elindeki tavuğu ağzına doğru götürüyor. Birazdan ağız dolusu tavukla “şehvet” ten, “ulu şehvet” ten bahsedecek ve ardından masada, tam karşısında oturan karısına bir kadını anlatmaya başlayacak. Biz, daha bu ilk sahneden bahsi geçen kadının ilerleyen dakikalarda birilerinin/kendinin başına işler açacak bir kadın olduğunu tahmin edebiliyoruz; çünkü hemen bu sahneden önce ekranda şöyle yazıyor: Choderlos de Laclos çağı… (Au siècle de Choderlos de Laclos…)

Bu çağ, Fransız yazar –aynı zamanda da bir topçu subayı olan- Laclos’un (1741-1803) ilk ve tek romanı olan Tehlikeli İlişkiler’de (Les Liaisons Dangereuses) ahlaki değerlerden ve duygulardan yoksun; gösteriş, servet ve şehvet düşkünü, ikiyüzlü bir toplumla betimlenmiştir. Filmin daha başında yapılmış olan bu gönderme Laclos’un okurunda ya da Stephen Frears’ın beyaz perdeye uyarlamasını (Dangerous Liaisons, 1988) izlemiş olan izleyicide bu minvalde bir filmle karşı karşıya olduğu ve filmin, tıpkı Laclos’un romanında olduğu gibi toplumun inceden inceye alaya alınarak eleştirildiği ve ahlak felsefesinin konu edilerek insanların gerçek yüzlerinin ortaya çıkarıldığı bir eser olduğu izlenimini yaratıyor. Biraz da çılgınlık, cinsellik ve şiddet öğeleri göreceğimizden neredeyse eminiz, çünkü filmin afişinde Asia Argento gözümüzün içine bakıyor ve “bir Catherine Breillat filmi” cümlesinin altı kırmızı bir çizgiyle çizilmiş.

Filmde Argento, serveti ve ünü ile toplumda saygınlığa kavuşmuş bir aileye mensup Hermangarde ile evlilik planları yapan Ryno de Marigny’yi kaybetmemek uğruna metres damgası yemeyi ve toplum tarafından dışlanmayı göze almış esas karakter Vellini’yi canlandırıyor. Ancak Argento’nun oyunculuğundan –ve belki de gerçek hayatta başına buyruk kimliğiyle tanınıyor olmasından- kaynaklanan sebeplerle Vellini’yi, toplumun dayatmacılığına karşı koymak/savaşmak zorunda kalan bir âşık olarak değil de, toplumu ve yargılarını zaten fazla umursamayan, tek amacı aşktan çok nefretle bağlandığını söylediği erkeğin kendisine geri dönmesi olan bir karakter olarak izliyoruz. Argento’nun bu egemen tutumlu oyunculuğu Vellini’yi bazı sahnelerde, sevdiği adamın güzel ve kendisini seven karısına rağmen bir türlü vazgeçemediği tutkulu ve şehvetli kadın olmaktan çıkarıp kendini zorla ve ısrarla kabul ettirmenin peşinde olan, geçmişte kalmaya tahammülsüz, tehdit ve korku saçan kadın hâline geliyor.

 

Argento bize Vellini’yi, sevdiği adama olan bağlılığında –ki, bu bağlılıkta sadakatin bir öneminin olmadığını Vellini’nin ağzından dinliyoruz- kendini tamamen karşı tarafa adamış, bu uğurda her şeye razı ve her şeyi göze almış olan kadın olarak sunuyor. (Bunun en güzel örneği, Vellini’nin Ryno de Marigny’nin elindeki tüfeği tutup kendi bedenine yaslayarak, kendisini vurmasını emrettiği ve bunu yaparken izleyicide oyun oynamadığı, ayrılığa katlanmaktansa ölmeyi gerçekten dilediği etkisini bıraktığı sahnedir.) Buna rağmen yine de Argento’nun oyunculuğu benim için çoğu yerde iddialı olmak yerine itici ve yapay bir görünüme bürünüyor. Özellikle ağlarken, bağırırken, inlerken çıkardığı seslerin tekdüze, rahatsız edici ve zorlama olduğunu düşünüyorum.

Argento’nun bu film için biçilmiş kaftan olduğu sahneler de var. Ryno de Marigny’nin Vellini’nin kocasıyla giriştiği düello sonrası yaralandığı ve göğsünden mermi çıkarılırken akan kanları Vellini’nin yalayarak temizlemeye kalkıştığı sahnenin ancak Argento gibi bir oyuncuyla çekilebileceğini düşünüyorum. Aynı şekilde, ölmüş olan çocuklarını ateşe veren Vellini’nin biraz ötede Ryno de Marigny’nin üstünde çırılçıplak oturarak isyan ettiği/ haykırdığı sahnenin de tam Argento’ya yaraşır nitelikte olduğunu söyleyebilirim. Böylece Vellini’nin ölüme meydan okuma/ölüm fikrine katlanabilme yetisi ile isteri, cinsellik, hırs, saldırganlık ve acımasızlık iç içe geçiyor. Yönetmenin de amacının bu olduğu ve bu yüzden Argento’yu seçmiş olduğunu sanıyorum.

Diğer karakterlerden Hermangarde’yi canlandıran Roxane Masquida oyunculuğundan çok görüntüsü için seçilmiş gibi duruyorken –kendisinin filmdeki varlığıyla ilgili yapılmış olan bir izleyici yorumu şöyle: “Filmde Roxane Masquida da var, hem de sarı saçlı haliyle.” – Fu’ad Ait Aattou (Ryno de Marigny) üzerimde, kamera karşısında gülmemek ve rolünü oynayabilmek için çaba harcıyormuş izlenimi bıraktı.

Laclos çağına gönderme yaparak başlayan filmde, toplumdaki aldatmacayı temsilen üç yaşlı karakterin kendi aralarında ve esas karakterlerle yaptıkları konuşmalar -birkaç taşlamalı güzel cümle dışında- ne yazık ki Tehlikeli İlişkiler’deki içeriğin, ironinin ve üslubun yakınından bile geçemiyor. Bir Breillat filminin mesaj verme kaygısı ile çekilmiş olması beklenmiyorsa da; gerek konu bütünlüğünün sağlanması gerek izleyicide anlatılmak istenenin idrak edildiği hususunda tatmin duygusu yaratması amacıyla bu konuşmaların daha belirleyici ve kapsamlı bir özelliğinin olmasının iyi olacağı fikrindeyim.

Oysa film bu hâliyle, aşk-ahlak-toplum konularında kendine özgü iddialı fikirleriyle yola çıkmış bir yönetmenin birkaç etkileyici sahnesine rağmen, içi tam olarak doldurulamamış, sıradan bir yorumu olarak kalmaya mahkûm görünüyor.

Güzin Tanyeri
guzintanyeri@gmail.com

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here