Ana sayfa 2000'ler 2008 Eden Lake

Eden Lake

1322
0

Eden Lake

“Onlar sadece çocuk” repliğinin karanlıkta kalan öteki yüzü

Anaokulu öğretmeni Jenny ile nişanlısı Steve hafta sonu tatillerini geçirmek üzere Eden Gölü kenarında kamp kurarlar. Aynı civarda takılan bir grup çocuk da oradadır ve önce çifti taciz etmeye, daha sonra da liderleri Brett’in zorlamalarıyla kontrolden çıkacak bir insan avına başlarlar. Hayatta kalabilmek için, tehdit unsuru çocuklar olunca yapılacaklarla yüz yüze gelen kişinin bir öğretmen olması filmin ahlaki sorgu cüretine düşündürücü bir vurgu yapıyor. Bir anaokulu öğretmeninin değişimini çarpıcı biçimde veren film gerilimli yapısını korkutmak için değil, sinirleri bozmak için kullanıyor ve bunda başarılı da oluyor. Çünkü filmin kötüleri yaratıklar, hayaletler, zombiler, vampirler, seri katiller, uzun saçlı kızlar, işkence meraklısı yetişkinler değil, yaşları 12 ile 17 arasında değişen bir grup sıradan aile çocuğu ve aralarında şiddeti bu derece ileri boyutlarda algılayamayanlar var. Aynı şekilde onların değişimleri de ufak psikolojik dokunuşlarla verilmeye çalışılmış. Tabii bu değişimin derinlemesine bir analiz olmadığını söylemek yanlış olmaz. Hatta çete oluşumlarında kontrolünü kaybetmiş liderlerinin emirlerine kayıtsız şartsız uymak zorunda kalan silik tiplerden farklı değiller. Alttan alta ebeveynlerinin onlara karşı tutumlarından ötürü şiddet eğilimli oluşlarından ve şiddeti oyun ile gerçek karışımı bir poz verme şeklinde hayatlarına sokmalarından dem vurulmakta. Filmin başlarında Jenny ve Steve göle giderken arabanın radyosunda dinledikleri bültende çocuklarının davranışlarını kontrol edemeyen ebeveynlere yönelik devlet politikaları, okulların ebeveyn işlevi üstlenmeleri, cezalandırmaların çocuklara bir şey öğretemeyeceği yönünde duyduğumuz cümleler olacaklara bir nebze altyapı hazırlamaya çalışıyor. Sosyal içerikli mesajının zemini başlarda izleyene kaygan gelse de pek çok filmde yaşadığımız “bu kadar da olmaz” duygusu ile aslında hayatta bu kadarının hatta daha fazlasının bile olabildiği düşüncesine de yakınlaştıran rahatsız edici (gerekirse sömürücü) karışımı, “Eden Lake”in kimyasını oluşturuyor.

Filmde geçen, yaratacağı kaçınılmaz ironi yüzünden geçmesi de gereken “onlar sadece çocuk” repliğinin karanlıkta kalan öteki yüzüne bakarken etik açıdan kabahati ebeveynlere yüklemesinin yanında, şiddetin yaşça küçüğü-büyüğü olmadığına, insanın içindeki iyilik/kötülük tohumlarının yeşermişliğine de dokundurması “Eden Lake”i sert ve sivri bir film olarak algılatabiliyor. Bu şekilde bir algılatma, algılayan kişinin bu algısından rahatsızlık duymasının yanında, ondan gördüğü samimiyetten ötürü gerçeğin huzursuzluk veren dürüstlüğünden memnun olma durumu da doğurabiliyor. Sıradan bir film gibi başlayan, hızla ilerleyen, kan döken, hoyratlaşan, mantıksızlaşan film aslında hiç de bir film gibi bitmiyor.

Şiddet üzerine ender görülen domestik bir yapı

İşte sinema adına bu filmin acı da olsa gerçekliğinin memnuniyet yaratan bitiş pozisyonu, sosyal meselelerden veya bireysel sapkınlıklardan bir sürü sahtelikler üretmiş çoğu çağdaşının öne sürdüğü basit ve huzurlu çözümleri elinin tersiyle itmesinden güç alıyor. Yine algılayış biçimine göre belli bir kopma noktasında film, şiddetin yaşça küçüğü-büyüğü olmadığı savunusuna çarpıcı ince bir ayar yaparak bu kez şiddetin ebeveyni-evladı olmadığı iddiasıyla bazı yerleşik ailevi sınırları da bilerek ihlal ediyor. Ulaşmak istediği, muhtemelen de ulaşacağı ürkütücü sonuç şiddet üzerine ender görülen domestik bir yapıya sahip.

Çocuklar, gençler veya yetişkinler… Herkes durumu kendi bakış açısıyla değerlendirir. 1999 yapımı “The Talented Mr. Ripley” filminde Jude Law’ın canlandırdığı başına buyruk, şımarık zengin çocuğu Dickie’nin babası Herbert Greenleaf’in hiç unutmadığım bir repliği vardır: “İnsanlar hep ebeveynlerimizi seçme şansımız olmadığını söyleyip dururlar. Ama çocuklarımızı da seçemeyiz ki!” Anne baba ayrılığından, yokluğundan, ilgisizliğinden şikâyet ederek çocukların uyumsuzluklarını bu sebeplere yükleyenler istisnaların farkında değilmiş gibi davranırlar sanki. Oysa tüm ebeveynsel olumsuzluklara rağmen hayata tutunabilmiş, çalışıp başarılı olmuş, sosyalleşmiş, insan sevgisini yitirmemiş çocukların da var olduğuna dair gerçekler çocukların sergiledikleri kötülüğün her zaman ebeveynlerin üzerine yıkılamayacağı gibi sıra dışı bir çıkarımda bulunmaya itiyor insanı.

“Eden Lake”, James Watkins’in ilk senaryosu değil ama ilk yönetmenliği. Her iki açıdan ele alındığında çok fazla sırıtan veya aksayan yön olmamasına rağmen benzer örneklerden şekil itibarıyla çok ayrı da sayılmaz. Fakat sonuç olarak üzerine oynadığı meseleden içerik yönünden elde ettiği sonuç hiç de yabana atılacak cinsten değil. Biçimsel ve politik anlamda çok farklı da olsa, akıl sağlığı hâlâ yerindeyse usta yönetmen Michael Haneke’nin bu filmi izlediğini, film bitip aşağıdan yukarı doğru yazılar akarken içinden şöyle dediğini hayal ediyorum: “Aferin!”

Osman Danacı
odanac@gmail.com

Önceki makaleIl Divo
Sonraki makaleFritz Lang
İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu. Sinema, müzik ve edebiyat, ilgi alanı olmaktan öteye geçmiş, yaşam biçimi olmuş. Geçmişinde radyo programı, bir gazetenin Pazar ekinde albüm eleştirmenliği ve amatör fotoğrafçılık yapmışlığı var. Öğrenciyken Shakespeare, Wordsworth, Austen, Hardy, Lawrence okumanın, Virginia Woolf üzerine bitirme tezi vermenin, önüne gelen her albümü dinlemenin, özellikle 80'leri ve 90'ları türlü komikliği ve dramatikliğiyle yaşamanın sonucu doğan yazma ihtiyacını sinema ve müziğin bünyesinde anlamlandırmaya çalışıyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here