Ana sayfa 2000'ler 2008 Gölgesizler

Gölgesizler

2684
0

Gölgesizler

Tek satırlık insanlar

Kendi yazıp yönettiği “Dokuz” ve “Ara”, ortak bir proje olan “Anlat İstanbul” filmlerinden sonra Ümit Ünal bu sefer de bir roman uyarlaması olan “Gölgesizler”i Türk sinemasına armağan etmeyi tercih etti. Hasan Ali Toptaş’ın 1994’te Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanan, Almanca ve Finceye çevrilen, İtalya, Fransa, İspanya ve Kore hakları satın alınan, ülkemizde az bilindiği için bir yeraltı efsanesi misali ancak kulaktan kulağa yayılmış olan bu varoluşçu romanı geçtiğimiz Şubat ayında sinema izleyicisiyle buluştu.

Şimdiye kadarki filmlerinde kent ve kent insanı sorunlarını kapalı mekânlarda, kısıtlı sayıdaki oyuncuyla betimlemeyi tercih eden Ünal bu kez objektifini coğrafi konumundan emin olamadığımız, yeşillikler içindeki bir köye ve bu köydeki her biri kendi içinde ayrı birer roman olan 22 farklı karaktere çevirmiş. Kadrosunu her zaman olduğu gibi tiyatro kökenli oyunculardan kuran yönetmen filmin senaryosunu da kendi yazmış. Senaryo sürecinde Hasan Ali Toptaş’ın kendisine hiçbir müdahalede bulunmadığını belirten Ünal pek çok röportajında altını defalarca çizdiği üzere romanın filmini değil, romanın kendi yorumunu çekmeyi seçmiş. Söz konusu kişi Ümit Ünal olunca da filmin rotası iyiden iyiye siyasi bir söyleme, ayrımcılık ve yozlaşma eleştirisine doğru kaymış.

Zamansız, mekânsız

Hikâyenin geçtiği köyün harita üzerindeki yerini bilmediğimiz gibi, köylülerin şivesiz konuşmalarından da mekânla ilgili hiçbir ipucu yakalayamıyoruz. Ne maziyi, ne günceli ne de geleceği anlatmaması “orada, bir köy var uzakta” başıboşluğunun, umursamazlığının altını daha da belirginleştiriyor. Kelamından sual olunmaz köy muhtarı ve asayişi uygulamada onun sağ kolu bekçi, kaybolan kocasını beklerken imamın kollarına düşen umarsız Kadriye, kaybolan yeğeni Güvercin’i bulmak için umudunu büyülere bağlayan Rıza, muhtarın sık sık akıl danışmaya geldiği ak sakallı Dede Musa, iki sayfaya içinden geçenleri yazdı diye “farklı” yaftası yiyen Cennet’in Oğlu gibi karakterlerle köyün doğasını bize tanıtan Ümit Ünal İstanbul’dan çıkıp gelen, etrafındaki olaylara kayıtsız kalmayı seçen berber ve yıllar önceki kayıp ilanı ancak dönüşünden sonra köye ulaşan Cıngıl Nuri gibi iki kilit karakterle de kentin köye bakışını hissettirmeden önümüze seriyor. Yönetmen kaynak metinden sıkça faydalansa da romanda olmayan “suçlu”yu işaret edip metindeki bazı bölümleri de çıkartarak büyük bir risk alıyor fakat bu kadar özgün ve her okurun kendi filmini kafasında oynattığı bir kitabın kendi “cover”ını yaptığını ve başka uyarlamaların da rahatlıkla çekilebileceğini vurgulayarak romanı “izlemek isteyen” okuru karşısına almamayı başarıyor.

Kar! Neden yağar kar?

Bizi “Dokuz”da kısmen, “Ara”da tamamen hapsettiği dört duvardan çekip çıkışının ancak kaybolarak gerçekleşebildiği pastoral bir atmosfere sokan yönetmenin anlatımında ise belki bir roman uyarlaması olmasından, belki de kendi tercihinden kaynaklanan bir farklılık göze çarpıyor. Önceki filmlerinde karakterlerin gelişimi üzerinden hikâyesini anlatmayı tercih eden Ümit Ünal “Gölgesizler”deyse bu sefer olaylar üzerinden hikâyesini anlatıyor ve bu tercihi tiyatro kökenli oyuncularla birleşince ortaya sanki birkaç perdelik bir dram-polisiye çıkıyor. Yine önceki filmlerine nazaran katbekat geniş bir kadroyla çalışan yönetmenin oyuncu performansları açısından hiçbir sıkıntısı yok ancak edebi dilin getirdiği kıvraklığı kullanıp karakterleri detaylandıran kitap karşısında kısıtlı süreye sıkıştırmak zorunda olduğu sahneleri oyuncular arasında adeta üleştirmek durumunda kalıyor. Bu da fevkalade dolgun öykünün dokusunu zayıflatıyor, metinden süre çalıyor.

Gölgesizim her gün her yerde

Yıllar sonra yeni bir besteyle karşımıza çıkan ve filme de Yönetici Yapımcı olarak destek çıkan Candan Erçetin, “Ara”daki çıtasını bir üst seviyeye çıkartan Görüntü Yönetmeni Gökhan Atılmış, romanı filme çekme fikrini bulan Yapımcı Hakan Karahan, uzun bir aradan sonra karşımıza çıkan Aydemir Akbaş gibi dinamikleri bir araya getiren “Gölgesizler” göz ardı edilmeyecek şekilde yükselişte olan Türk sineması için yepyeni ve daha önce denenmemiş bir tecrübe olarak değerlendirilebilir. Öte yandan Türk edebiyatının güzide bir eseri olan “Gölgesizler”i Ümit Ünal’ın sinemaya ne kadar uyarlayabildiği, bazı okurlarca eleştirilen senaryonun romanı ne kadar yansıttığı da tartışılmaya devam edecektir. Tüm uyarlamalarda yaşanan bu tartışmayı galiba en iyi Hasan Ali Toptaş’ın şu sözleri açıklar: “Tabii ki senaryo kitaptan ayrılacaktır. Eşyanın tabiatı böyledir. Bir tanesini ben aydınlıkta yazarım, ötekisini siz karanlıkta seyredersiniz.”

Melih Tu-men

Not: Melih Tu-men‘in filmin yönetmeni Ümit Ünal‘la yaptığı röportajı okumak için tıklayın.

Önceki makaleSüt
Sonraki makaleThe Silence of Lorna
Bir çevirmen. Çeviri onun için kendini ifade etmenin en uygun yolu. Son dönemde animeye sinemadan daha çok önem (değer) veriyor ve haddizatında Japoncaya merak salmış durumda. Sinemada 80 öncesi (Godard hariç) filmlerini elinin tersiyle itmekten çekinmiyor, saygı duymasına rağmen izlemekten hoşlanmıyor. "Sinema öldü!" fikrine katılmasa da sürekli gençleştirme operasyonları geçirdiğini düşünüyor ve dolayısıyla da izleyeceği filmlere katmanlı bir seçicilik uygulamaktan vazgeç(e)miyor. Her tür kara film ve animasyon onun için bir şansı hak ediyor. Reha Erdem ve Satoshi Kôn ne çekse seyrediyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here