Ana sayfa 1960'lar 1968 Teorema

Teorema

2603
0

Teorema

Bugün sinema tarihinin en büyük ustalarından biri olarak kabul edilse de yıllar boyunca sinemadan uzak durmuş bir sanatçıydı Pier Paolo Pasolini. Öncelikle bir şairdi o, çocukluk yıllarında başlamıştı şiirler yazmaya. 20 yaşındayken ilk şiir kitabını yayınladı. Ancak yıllar sonra çekeceği filmlerle 20. yüzyılın en tartışmalı sanatçılarından biri hâline gelecek olan Pasolini, 1942 yılında yazdığı bu ilk kitapla İtalyan faşist hükümetini daha o zamandan kızdırmayı başarmıştı. Yerel diller konusunda oldukça hassas olan faşist hükümetin, kitabın Friuli lehçesiyle yazılmış olmasına karşı gösterdiği tepkiye Pasolini sonraki yıllarda Friuli dilini korumak ve geliştirmek adına yapacağı çalışmalarla cevap verecekti. Muhalifti ve inatçıydı: “İster bilinçli, ister bilinçsiz olsun, her tür uzlaşmacılığı reddediyorum!” diyecek kadar hem de…

İkinci Dünya Savaşı sırasında askere alındı, bir hafta sonra birliğinden kaçtı. Komünist partiye üye oldu, eşcinsel eğilimleri yüzünden dışlandı. Ancak hiçbir zaman yılmadı. Kimse onu doğru bildiğini söylemekten ya da istediği gibi hareket etmekten alıkoyamadı. 1940’lı ve 1950’li yıllar boyunca birbirini izleyen şiir kitapları ve romanların yanı sıra çeşitli dergilerde yayınlanan denemeler ve eleştiri yazıları sayesinde edebiyat dünyasında hızla yükseldi. 1950’li yılların ortalarından itibaren sinemaya merak sardı. Belki daha geniş kitlelere ulaşmaktı amacı belki de daha vurucu bir etki yaratmaktı. Belki Pasolini de artık “İnsan bir kitapla şok olmaz. Buna karşılık, sinemada şok yaşanır.” diyen Godard’la aynı kanıdaydı.

Senaryo yazarlığıyla başladı sinema macerasına. Önce aralarında Fellini şaheserleri La Dolce Vita ile Le Notti di Cabiria’nın da yer aldığı bir düzineyi aşkın filmin senaryolarına katkıda bulundu. Yönetmen koltuğuna oturduğu ilk film ise 1961 yapımı Accattone oldu. Kırkından sonra başladığı yönetmenlik hayatında 1976 yılına dek 15 yıllık bir döneme damgasını vurdu. Ve bu dönemin en tartışmalı filmlerinden biri de 1968 yapımı Teorema oldu.

Varlıklı bir ailenin evine gelen iki kelimelik bir telgrafla başlıyordu film: “Yarın geliyorum.” Bir gün sonra ise eve bir yabancı gelip yerleşiyordu, kim olduğu film boyunca açıklanmayan. Yabancı, evde kaldığı süre boyunca evin hanımı, beyi, kızı, oğlu ve hatta hizmetçisiyle duygusal ve cinsel anlamda birliktelikler yaşayıp eve gelen ikinci bir telgrafın ardından “Artık buradan ayrılmam gerekiyor.” diyerek aileyi terk ediyordu. Ancak film asıl olarak bundan sonra başlıyor, bu ayrılık evin tüm bireyleri üzerinde farklı farklı değişimlere yol açıyordu.

Film gösterime girmesiyle birlikte pek çok tartışmaları da beraberinde getirdi. Ancak Pasolini’nin ortaya attığı bu gizemli teoremin çözümlemesini başkalarına bırakmaya hiç niyeti yoktu:

“Burjuvazi’ye karşı nefretim aslında küçük burjuva kabalığına, ikiyüzlü görgü kurallarının adiliğine duyduğum fiziksel bir iğrenme duygusu. Belki de bunun nedeni kültürel zalimliklerini dayanılmaz buluşum. Her neyse, bu kez burjuvazi üzerine Terence Stamp’ın oynadığı bir film yapmak istedim. Fakat özellikle nefret toplamayan, insanlarda biraz anlayış uyandıran, burjuvaziye uygun kişiler seçtim. Yine de burjuvazinin en kötü türüne ait değildi bu insanlar. Karakterimi oyuncunun fiziksel ve psikolojik kişiliğine uyarladım. Aslında bu ziyaretçinin bir bereket tanrısı olmasını düşünmüştüm. Sanayi öncesi dininin tipik tanrısı, güneş tanrısı, İncil’deki tanrı, Tanrı Baba. Doğal olarak gerçeklerle yüz yüze gelince başlangıçtaki fikrimden vazgeçtim ve Terence Stamp’a bu dünyanın dışından gelen metafizik bir görünüm verdim: O, şeytan olabilirdi ya da Tanrı’yla Şeytan’ın bir karışımı. Önemli olan özgün ve durdurulamaz bir şey olmasıydı.”

Pasolini’nin sözleri yeterince rahatsız ediciydi. Ama muhafazakâr kesimleri asıl rahatsız eden şey homoseksüel bir ateistin, ahlakdışı ilişkileri dini değerlerle iç içe sunduğu bir filme imza atmış olmasıydı. Tartışmalar sürüp giderken filmin 1968 Venedik Film Festivali’nde Katolik Sinema Ofisi ödülünü kazanması Vatikan’ı iyice çileden çıkaracaktı. Filmin yapımcısı ve yönetmenine karşı müstehcenlik savıyla ayrı ayrı açılan davalar sonucu filmin gösterimi durduruldu. Ancak aleyhinde açılan bütün davalar filmin sanatsal değerinin yüksekliği nedeniyle düşürülecek ve 1970 yılında yeniden gösterime giren Teorema, yönetmenin en tartışmalı filmi olarak Pasolini filmografisindeki yerini alacaktı. Elbette ki, kendisinin 1975 yapımı son marifeti ve hiç kuşkusuz sinema tarihinin seyri en zor filmi olan Salò o le 120 giornate di Sodoma çekilinceye dek.

Aynı yıl içinde Pasolini, Roma yakınlarında bir plajda, âşığı olduğu iddia edilen Pelosi adında 17 yaşında bir delikanlı tarafından bıçakla cinsel organı ve anüsü parçalanarak ve kafasının üzerinden otomobille geçilerek öldürüldü. Dava, olayla ilgili kimi boşluklara rağmen “eşcinsel bir tutku cinayeti” damgasıyla kapatıldı. Ünlü yazar Alberto Moravia bu olayın ardından Pasolini’yi ve ölümünü şu sözlerle anacaktı:

“Eşcinsel olmak veya komünist olmak… Bunlar sorun değildi. Asıl rezalet ikisi birden olmak ve bunu da açıkça belirtmekti. O, sıra dışı olmanın ötesinde toplum dışı sayılan biriydi. Varlığı bir skandaldı. Pelosi ve öteki katiller Pasolini’yi öldürmek için kullanılan birer maşaydılar; öldürme emri ise binlerce kişi tarafından, aslına bakılırsa bütün İtalya toplumu tarafından verilmişti.”

Latif Güven
bob.leflambeur@mynet.com

Önceki makaleControl
Sonraki makaleThe Seventh Seal
1982 Ankara doğumlu. Sinir stres kaynağı bir mesleği olduğundan toplumsal gerçekçi filmlerle pek arası yok. Sinemayı daha çok düşler alemine yapılan büyülü kaçamaklar olarak görüyor. Bu nedenle en sevdiği yönetmen Federico Fellini olup, kendisini bulutların üzerine doğru büyülü yolculuklara çıkaran tüm filmleri tür ve yapım yılı ayırt etmeksizin bağrına basıyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here