Ana sayfa Jean Luc Godard Jean-Luc Godard Röportajı -3-

Jean-Luc Godard Röportajı -3-

1561
0


Jean-Luc Godard’ın son filmi Film Socialisme üzerinden AP Yeşiller Grubu’nun lideri Daniel Cohn-Bendit’le yapmış olduğu uzun röportajın çevirisinin büyük bölümü sitede üç bölüm halinde yayımlandı. Bu eklenen bölüm röportajın üçüncü ve son bölümüdür. Röportaj daha uzun olmasına rağmen, elimizden geldiği kadarını eklemeye gayret ettik. Röportajın tamamını orijinalinden okumak isteyenler, iletinin sonundaki linkleri takip edebilir.

THREE CROWNS OF THE SAILOR*

COHN-BENDIT: Gemi seyahatleri yapan Avrupalılardan para gelmeye devam ediyor.

GODARD: Aşk gemilerini diyorsun…

COHN-BENDIT: Hem acınası hem de zararlı bir durum. Devasa gemilerle gelen âşıklar, tamamen kafayı yemiş bir topluluk.

GODARD: Onların yaşamı suni bir dünya değil. Kaçaklarla ilgili problem bu sıralar Fransa’da sürekli gündemde. Tabii şayet böyle kaçaklar, böyle gemiler istiyorsanız hiç çekinmeyin!

COHN-BENDIT: Paraya, Komintern’den gelen altına neden bu kadar vurgu yapıorsun?

GODARD: Finansal bir çöküş yaşayan Jacques Tati ile kahve içiyorduk. Hesabı ödeyeceğimiz esnada masaya bir sikke koydu, İnkalar zamanından kalma bir İspanyol altını. Onun hesabını ben ödedim, altın onda kaldı. Tati’de bu altının ne işi olduğunu düşündüm ve mantıklı bir senaryo aklıma geldi: Son yapımcısı Louis Dolivet, Orson Welles’in “Mr. Arkadin”ini İspanya’da çekmişti ama ondan önce de Willi Münzenberg’in sekreteriydi…

COHN-BENDIT: 30’lardaki Alman Komünist Partisi’nin propaganda şefi Münzenberg…

GODARD: Louis Dolivet’nin de Komintern ile münasebeti olmuş. Almanların Fransa’yı işgal etmelerinin ardından Komintern İspanya bankalarından Rusya’ya altın getirmiş. Fransız Komünist Partisi’ne bağlı navigasyon şirketi aracılığıyla Barselona’da gemilere yüklemişler. Fakat Odessa’ya varmak üzerelerken altının üçte biri, Moskova’ya varmak üzereyken de bir üçte biri daha kaybolmuş. Bence Almanlar gemiye sızıp bu altınları almışlar. Filmdeki yaşlı Fransız polisin de anlattığı bu. Arşivleri araştıran Rus kız ise kalan altını da Komintern’in aldığını keşfediyor. Son sikkelerse Louis Dolivet’nin cebinde son bulmuş. Onun servetinin başka izahı olamaz…

FİLİSTİN’İ FİLME ALMAK

COHN-BENDIT: Filistin’in Avrupa’nın ilk günahı olduğunu gösteriyorsun. Bunu yaparken iki veya üç görselle eski bir fotoğraf kullanıyorsun.

GODARD: Filistin ile ilgili çekilen ilk fotoğraflardan biri o. Anlatıcılığı da Elias Sanbar üstleniyor. Daguerre 1839’da Bilim Akademisi’ne icadı “daguerréotype”i takdim etmiş. Bir sürü fotoğraf da anında kutsal bir mertebeye erişmiş. İncil’de yazılanların gerçekliğini görme isteği herhalde buna yol açmış.

COHN-BENDIT: Yahudilere iyice kafayı takmış bazı kişiler var. Shlomo Sand’ın yaptığı gibi Yahudi topluluğunun 40’ların doğal bir sonucu olarak ortaya çıktıklarını söylediğinde hepsi deliye dönüyor ve tartışmaya yanaşmıyor. Bazıları da Filistinlilere kafayı takmış. İki taraf da sistemin işleyişini kafama kakıyor. Herkes mağduriyetini suratımıza sokma yarışında. Onlara “Uzatmayın. Ben taraf tutmuyorum. Tartışmayı deneyelim,” diyorum. Senin bu Filistin saplantın nereden geliyor?

GODARD: Filistin aynı sinema gibi: Bağımsızlığını arıyor. Yapımcıya şöyle demek 10 ile 15 senemi aldı: “O kadar parayı bana vermeyi kabul ettiniz. O paranın idaresi artık bende.” Jean-Pierre Rassam ileyken bile filme hakim olmak epey zordu. Babamla da aynı sorunu yaşardık: “Bunu bana verdin, onunla ne yapacağımı sorma ve bana güven.” Gaumont Başkanı Nicolas Seydoux bana “Sana bu parayı veriyorum… onu sokağa atacak mısın?” diye sormuştu.

COHN-BENDIT: Biri sana yeni küçük kameralarınla Filistin ve İsrail’i çekmeyi önerse gider misin?

GODARD: İyi de film öyle çekilmez ki! Kimi yapıyor gerçi. İlginç belgeseller çekiliyor bazen. “C dans l’air” gibi tartışma programlarını çok izlerim ama bunun nedeni pratik yapıp hazırcevap olup olamayacağımı görmektir.

COHN-BENDIT: Duvarla oynanan tenis gibi…

GODARD: Evet. Böyle film çekilmez. Orta Doğu’da barışla ilgisi olabilecek şeyleri göstermeye çalışıyorum. Misal Agnès Varda izin verse onu çekmeyi çok isterim. Arkada iki trapezci olur, Talmud söyleyen bir kızın sesi duyulur, başka bir kızda Koran söyler. Başka bir şey yapamam, o güce sahip değilim.

FILM SOCIALISME / FILM EKOLOJİ

COHN-BENDIT: Filmindeki lamayı görünce onu seninle bağdaştırdım!

GODARD: Alakası yok. O lama bir tamirhanenin yakınlarında yaşıyordu. Her gün onu görüyordum ve onu filmde kullanalım dedim. Bir de eşek vardı. Birkaç hayvanı filme almayı başardım. Hiç uysal davranmadığımız bu dünyanın güya bir dili olmaması lazım ama var, güya bir yüzü olmaması lazım ama var. Levinas yanılmış. [1] Her halükârda bu lama aklımdakine uydu.

COHN-BENDIT: Çocuğun giydiği SSCB tişörtü gibi mi?

GODARD: Onu bir süre önce Almanya’dan getirmiştim. Çocuğun da o tişörtte yazandan muhtemelen haberi yoktur. “Film Socialisme” isimli bir filmde bile sözde sosyalizm sembollerini kullanabiliriz.

COHN-BENDIT: Sana göre “sosyalizm” içi hâlâ dolu bir kavram mı?

GODARD: Her şeyin temeline inmekten bahsediyorsak cevabım evet. Filme ilk başta “Socialisme” adını vermiştim ama başka çağrışımları da akla getiriyordu. “Film Socialisme” ise farklı. Bir filozof bana, içinde “sosyalizm” geçen bir “film” izlemenin muhteşem olduğunu anlatan bir dolu sayfa yazmış çünkü her şeyi bir kenara bırakırsak, bu film “umut” anlamına geliyor.

COHN-BENDIT: Ben olsam “ekoloji” koyardım…

GODARD: “Film Ekoloji” mi?

COHN-BENDIT: Evet. Toplumla ilgili düşüncem sorulsaydı, bugünlerde sosyalizmin kalmadığını söylerdim.

GODARD: Avrupa ve ekoloji… Hoşuma gitti. Seni bu noktada görmek insanın içini acıtıyor.

COHN-BENDIT: Bu ortamlarda görmek mi üzücü? Niçin?

GODARD: Hayır, hiçbir şey işe yaramadığı için. Oysa film çekmek, kitap yazmak hâlâ imkân dahilinde. Ben kendi alanımdayım. Bir Avrupa sineması yapmaya çalışanların sadece 1933’teki Almanlar olduğuna dikkat çekmek isterim.

COHN-BENDIT: Ama Avrupa’da sinemanın nefes alabileceği bir yer yaratma fikri, Amerikan kültürüyle aramızdaki köprüleri yakma fikri senin ilgini çekmiyor mu?

GODARD: Ama o kültür her tarafımızda! Eurimages ile film çekmek istediğinizde bir sürü evrak işi çıkıyor, her şey yalanlara ve hatalı tahminlere dayanıyor. Maliyeti 300,000 Avro olan filmime 25 milyon dendi. Neden peki?

COHN-BENDIT: Sistem bu yalanlarla işliyor, Yunanistan’daki gibi…

GODARD: …ve Yunanistan hem yalanı hem de kendi doğrusunu söylüyor. Avrupa’daki resim, müzik için bir sistem yaratmıyorsunuz. Neden sinema için olsun? Sinemaya, balıkçılığa, tarıma destek çıkılıyor ama yeterli gelmiyor. Yavaşlamak ve kendini sınırlamak zorunda kalıyor. Çöküşten bahsetmiyorum ama yükseliş ve gerileyiş dönemleri olur.

COHN-BENDIT: Tamamıyla katılıyorum.

GODARD: Nanterre’de ilk tanıştığımızda ortak hiçbir noktamız yoktu ama müşterek durumlara birlikte karşı durduk. Birbirimizden hiç kopmadık çünkü zıt kutuplar olsak da aramızda bir kardeşlik bağı vardı. 68 yaşına bastığında büyük bir parti vereceğini duydum!

COHN-BENDIT: Nihayet 68’li olacağım da ondan! Sen de gelmelisin.

GODARD: Hayatım boyunca gece kulübüne gitmedim.

COHN-BENDIT: Öyle bir şey olmayacak ki! Önce birkaç film izleteceğiz…

GODARD: Partiden sonra ne yapacaksın? Konferans mı vereceksin?

COHN-BENDIT: L’Equipe ile bazı anlaşmalar yapacağım: Yetenekli ellerden çıkacak sportif faaliyetler olacak. Dünya Kupası için Brezilya’ya gideceğiz. Kameranla geleceksin ve bu görüntüleri Arte’ye vereceğiz.

GODARD: Olmaz, çok iş var. Artık bu kadar işi yüklenmek istemiyorum. Eskiden sürekli böyle çalışırdım ama bana zarar verdi. Chardin yaşamının sonunda şöyle demiş: “Resim usulca yaklaştığım bir ada gibi. Şu anda bana bulanık görünüyor.” Hep kendi üslubumda resim yapacağım, kalem kamerayla veya üç fotoğrafla.

[1]”Filozof Emmanuel Levinas suratla ilgili düşüncelerini “Etik ve Sonsuz” ile “Bütün ve Sonsuz” kitaplarında dile getirmiştir.

BU, BEN DEĞİLİM

GODARD: Levinas dönüp hiç kendine bakmak zorunda kalmamış. Belki de bu yüzden “diğerinin suratını görenin, diğerini öldüremeyeceğini” söylemiştir. Birkaç yıl geçip de aynaya baktığımda şöyle düşünüyorum: “Bu, ben değilim. Bu, diğeri.” Artık arkamı görebiliyorum. Çoğu kişi “Ben kendimim, o da kendisi,” diye düşünür. Suni de olsa uyuşmamız zayıf bir ihtimal ama insanların bu durumdan yakınmamaları gerekiyor.

COHN-BENDIT: Bu dediğin yaptıklarında da sık sık görülüyor. İnsanlar kendilerinden mesuller ve bundan şikayet etme hakları yok.

GODARD: Yaşamlarını sürdürmeye cesaretleri var ama düş kurmaya cesaretleri yok.

COHN-BENDIT:
Seninse düş kurmaya var ama yaşamaya yok…

GODARD:
Yazık ki fazla düşlemekten başka bir şey yapmıyorum.

COHN-BENDIT:
Ama “Cinéma socialiste” gibi bir filmi üç koca yıl boyunca yaşamışsın.

GODARD: Evet, her eserimde olduğu gibi.

COHN-BENDIT: Bütün aletlerini, kitaplarını, videolarını ya satmak istiyormuşsun ya da satmışsın diye duydum…

GODARD: Son noktayı koymak istiyorum. Prodüksiyon şirketimi kapattım çünkü Fransa’da vergilerimi ödüyor olsam bile devlet bu işleri yürütmeyi pek bilmiyor. Muhasebecimiz Fada işinde çok iyi biri ama aldığı ücret çok fazla. Muhasebecinin yerine bir hizmetçiyi yeğlerim.

COHN-BENDIT: Ama filmin belgelerinin durduğu şuradaki üç sıra rafı, “Cinéma Socialisme” için toplanmış iki yüz kitabı görünce bunları etrafa dağıtmayı manasız buluyorum.

GODARD
: Zamanlarını doldurdular.

COHN-BENDIT:
İyi de zamanını doldurmuş olan bir sürü şey var. Resimlerin de zamanı doldu ama hâlâ onlara bakıyorsun. Walter Benjamin demiş ki: “Bu başlı başına bir sanat eseridir (Es ist eine Kunstwerk an sich)”.

GODARD:
Birileri eşyalarımı satın alıp ortalığa saçacaktır.

COHN-BENDIT:
Bu sanat eserini izin saçmalarına vermemelisin.

GODARD: Simgelere… ata yadigârı eşyalara ihtiyacım yok.

COHN-BENDIT: Yadigâr meselesi değil. Ben gençken CIRA (Uluslararası Anarşizm Araştırmaları Merkezi) var diye Lozan’a gitmiştim. Anarşizmle ilgili belgeleri saklayan yaşlı bir Bulgar kadın vardı. Dağıtmış olsaydı hiçbir işe yaramazdı.

GODARD: O yaşlı Bulgar kadın çok yaşasın! Ben ancak genç bir Mısırlı bulabildim. Arkeologları seviyorum.

COHN-BENDIT: Kitap ve film koleksiyonların dile geliyor. “Jean-Luc Godard, bunlar senin filmlerin, senin arşivlerin,” diyorlar!

GODARD: Benimle konuşsunlar, sorun yok ama bir müze bunlardan kazanç sağlamayacak. Yarı maddi, yarı manevi bir mekanizma kurmuştum. Sona geliyoruz! Beni bir yıl daha ayakta tutacak olan bu.

COHN-BENDIT: O Mısırlı bunlarla ne yapacağını sana anlattı mi?

GODARD: Beni ilgilendirmiyor. Burası ofislere dönüştürülerek dizayn edilecek. Temmuz’a kadar kirayı ödeyecekler. Daha sonra gelense depozito ödemek zorunda kalmayacak. İsviçre’de tazmin uygulanmıyor.

* Bu röportajın Fransızca orijinali Telerama sitesinde, İngilizcesi ise Cinemasparagus‘ta yayımlanmıştır. Çeviri hem İngilizce hem de Fransızca’dan yapılmıştır.

Çeviri: Melih Tu-men

Önceki makaleJean-Luc Godard Röportajı -2-
Sonraki makaleLe Concert
Sinemaya gönül veren bir grup sinefilin kurduğu Avrupa Sineması internet sitesi, Avrupa sinemasını daha geniş kitlelere tanıtmak ve bu filmlerle ilgili ufak da olsa bir tartışma ortamı yaratmak amacıyla kuruldu. Sitenin kuruluş amaçlarından biri de; tür sinemasını da yadsımadan, sinemanın sadece bir eğlence aracı olmadığının vurgusunu yapmak. Metin Erksan’dan bir alıntı yapacak olursak; bilimlerin ve sanatların varoluşlarının sınırları, geçmişin derinlikleri içindedir… Sinema bilim; sinema sanatı ve sinema bilimi kapsamında; sanatsal düşüncenin ve uygulamanın, sinemasal düşüncenin ve uygulamanın, yaratısal düşüncenin ve uygulamanın, görüntüsel düşüncenin ve uygulamanın, çekimsel düşüncenin ve uygulamanın, oluşumunu, gelişimini, dönüşümünü saptar ve oluşturur. Bu nedenle bizler de günümüzde çekilen filmler dışında, geçmişin derinliklerine doğru bir yolculuk yaparak; bu sanatı etkileyen filmleri ve yönetmenleri de tanıtmaya, eleştirmeye ve onların sinemayı nasıl algıladıklarını kavramaya gayret ediyoruz. Bir yandan da sinemanın diğer sanatlarla olan ilişkisini, filmler bağlamında tartışarak; sinemanın diğer sanatlardan ayrı düşünülemeyeceğini savunuyoruz. Bu amaçlarla, birbirinden farklı coğrafyalarda, farklı zamanlarda çekilmiş ve birbirinden farklı türlerde pek çok film eleştirisine yer vermeye çalışıyoruz. Sinemayı bir kültür olarak gören herkesin katılımına da açığız. Arzu edenler mail adresinden bizlere ulaşabilir, yazılarını paylaşabilir ve filmlerle ilgili görüşlerini iletebilir.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here