Ana sayfa Danny Boyle Danny Boyle Röportajı

Danny Boyle Röportajı

1294
0

Danny Boyle’un geçtiğimiz günlerde İstanbul Randevu Film Festivali’nde de gösterilen son filmi 127 Saat, yakında Türkiye’de de vizyona girecek. Film, kaya parçası arasında kolu sıkışan ve kurtulmak için kolunu kesmek zorunda kalan Aron Ralston’un gerçek hayat hikâyesini konu alıyor. Neredeyse tamamı tek bir mekânda geçen bu hikâyede James Franco’nun liderliğinde bir yolculuğa çıkıyoruz.

 

Bu yolculuğun detaylarını, Screencrave sitesinden Mali Elfman‘ın Danny Boyle ve James Franco’yla yaptığı röportajdan öğrenebilirsiniz.

 

Dramın İçinde Mizah
İdrar yine sizinle!
Danny Boyle: Tuvalet mizahı. İngiliz filmlerine baktığınızda hepsinin tuvalet sahneleriyle dolu olduğunu görürsünüz. Başka kimsenin tuvaletlerle ilgili bir sorunu yoktur. Bu çok önemli bir şey değildir. Ama sizi temin ederim, tüm İngiliz filmlerinde tuvalette geçen bir sahne vardır. Bunun nedenini bilmiyorum ancak hep tuvalet vardır, her zaman. Tuvalet mizahı, espri anlayışına sahip olmanız gerekiyor. Tuvalet hakkında pek çok espri türetebilir, ki bunlar bir çeşit kibar esprilerdir. Mesela: “Benim büyük tuvaletim böcek arkadaşlarımı hayal kırıklığına uğratır çünkü beklemek zorundadırlar”. Daha sonra kendi idrarını içerken: “Hımm, bu slurpee (mevyeli ve buzlu bir çeşit içecek) değil” veya buna benzer başka müthiş bir söz söyler. Bu hem çok eğlenceli hem de böyle durumlarda son derece önemlidir. Bu tarz espriler sizin yaşamaya devam ettiğinizi gösteriyor.

Onun uyuyup uyuyamayabileceği yer olan banyoya gitmek hakkında ne söyleyeceğini merak ediyorum?

James Franco: Sanırım böyle şeyleri söylemenin çok çeşitli yolları olmalı, çünkü insanlar merak ediyorlar. Ancak bunu esprili bir şekilde yaptığınızda insanların daha çok hoşuna gidiyor.

Bu o anda mı çıktı yoksa senaryoda var mıydı?

JF: Sanırım slurpee bölümü senaryoda vardı ama benim eklediğim yerler de oldu.

DB: Telif hakkı konusunda birbirimize dava ve karşı dava açıyoruz. Hayır, gerçekten böyle değil. Yakın bir zamanda Sosyal Ağ‘ı (The Social Network) izledim.
JF: Ben sanırım “bir poşet dolusu sidik gibi kokuyor” demiştim. Eğer bunu beğendiysen…
DB: Bu çok eğlenceliydi. Bazıları bunu nasıl söylerler bilirsin…

JF: Belki bu sözleri duyamayacaksın.

DB: Hayır, duyabilirsin. Aron’un arkadaşları onun bir espri yaptığını ve sonra aynı espriyi farklı şekilde tekrar yaptığını söylüyorlar. Aron’un arkadaşı bana senin hakkında “Vay be, bu çok doğruydu” dedi.

Karakteri Oluşturmak

 

Bu karaktere bürünebilme yöntemin neydi James?
JF: Birkaç şey yaptık. Öncelikle, geçtiğimiz yılın Ekim ya da Kasım ayında Danny’le tanıştım ve hemen ardından bana öncelikle diyet yapmamı söyledi. Aron biçimli bir vücuda sahip olmasına rağmen orada özellikle su kaybından yaklaşık 20 kilo kaybedecekti. Elbette filmin çekimleri sırasında bunu yapamazdık ve ben de mümkün olduğu kadar ince hale geldim, önceki sahneleri de çeşitli makyajlarla çektik. Filmin ilk bölümlerinde yapay ağız gibi olan bu parçayla yanaklarım büyük görünüyordu. Daha sonra durumu kötüye gitmeye başladıkça daha küçük olanları kullandık ve sonunda hiç kullanmıyorduk ve en baştakinden daha zayıf bir haldeydim.

Karakteri oluştururken Aron’a ne kadar sadık kaldın?

JF: Aron’la ayrıntılı bir görüşme yaptık. Daha öncesinde, sanırım senaryoyu yazma sürecinde Danny onunla biraz görüşmüştü. Bazı kesin şeyleri vardı… Sanırım onunla bazı konularda anlaşma yapması gerekti, filmde bazı planlar ve diyaloglar birebir onun yaşadıklarını yansıtıyordu. Video mesajlarının bazıları onun söylediklerinin tamamen aynısıydı. Ancak, sadece video mesajları için değil genel olarak bizim yaklaşımımız Aron’un yaşadıklarına saygı göstererek onun yaptıklarını yapmaya paralel olarak kendi yaklaşımımızı yansıtmaktı. Taşı parçalamayı ve yaptığı diğer şeyleri yaptık ancak elinin hareketini aynen yapmadık.

Karaktere kendiniz eklemelerde bulundunuz mu? Bunu nasıl yaptınız?

JF: Sadece kendi kendime anlamaya çalışarak hareket ettim. Sesli mesajların çözümlemesi yapılmış olmasına rağmen, belki de buna inanmayacak ama, sanırım o bana bazı sözcüklerde biraz değişiklik yapma özgürlüğünü tanıdı. En önemlisi tüm bunların doğal hissedilmesiydi çünkü gerçek videoları izlediğimizde gördüğümüz en güçlü yönleri sadeliği ve doğrudan olmasıydı. Bunu yakalayabilmek için Danny bana bazı değişiklikleri yapma fırsatı tanıdı. Ancak kendi kendime “Bilmiyorum. Bu çok saçma ve bunu söylemeyeceğim. Kim böyle konuşur?” dediğim zamanlar oldu. Sadece saçma değil, tamamen gereksiz diye düşündüğüm yerler oldu. Mesela “Bu kamerayı mutlaka aileme verin” gibi.

Küçük tekrarlar yapmak isteyebilir.

JF: Bazen değiştirmek veya söylemek istemediğim şeyler olduğunda Danny bana “Pekala, her ne sebeble olursa olsun Aron bu iki kelimeyi söylemende ısrar ediyor” diyordu.

 

DB: Bu bir defa oldu ve eğlenceliydi.

 

JF: Ama bunların bazılarını attın.
DB: Evet, bunu yaptım. Bunu kontrol edebiliyor olmalısınız. Eğer birbirimize bağlı olarak hareket ediyorsak tüm bu süreç boyunca Aron’a odaklanmalıydık ki onun hikâyesine saygı gösterebilelim. Kendinizi kısaca özetlemeli, içine girmeli, hikâyeye tamamen saygı duymalı ve sonrasında kendinize ait uyarlamayı yapmalısınız. Buna şiddetle inanıyorum, aksi taktirde bu televizyonda yayınlanan bir hayatta kalma hikâyesinden öteye geçemez. Oyuncuyla birlikte bir yolculuğa çıkmalısınız. James’le tanışmadan önce bile “Bir oyuncuyla yolculuğa çıkmak istiyorum. Oyunculara ve onların bize kendi hikâyelerini anlatabileceklerine inanıyorum. İşte bu, sinemanın gücü. İnanılmaz birşey” diyordum. Ayrıca bu, sadece 100 yaşında olan sinema değil, ortak tarihimize dayanıyor. Dramı güçlü, hisli, duyguları paylaşarak ve sonunda bizi dehşete düşürmüş şekilde, aynen bir katarsis hâli gibi izlemekten hoşlanıyoruz. Tüm bu hisler içinizde toplanıyor ve hikâyeyi hissediyorsunuz. Bazı insanlar heyecanlı bir şekilde “Evet” diye bağırırken bazıları bakamıyor bile. İzleyicilerin bir kısmı çoktan baygınlık geçirmiş oluyorlar, solukları kesiliyor. İki gencin arkasında oturuyordum ve film boyunca “hmmmm mmm” şeklinde mırıldanıyorlardı. İşte dram bu. Tüm güç elinizde olabilir, müthiş bir fırsat ancak bunu kontrol edebilmeniz gerekiyor.

“Kol Sahnesinin” Çarpıcı Özelliği
Festivallerde ve ön gösterimlerde insanların gerçekten o sahneye odaklanmasını bekliyor muydunuz?
JF: Bilmiyorum, Danny.

 

DB: Böyle olması bir anlamda kaçınılmazdı. Aslında bizim için bir anlamda üzücü oldu çünkü sadece bir geçiş sahnesiydi. Aron’un sahneyle ilgili söylediğinden çok daha önemli bir anlamı vardı. Kesinlikle arkasında birşeyler bırakmıştı ancak elde ettiği çok daha fazlaydı. Bu nedenle, daha önemli bir yere geçişti orası. Ancak, insanlar kaçınılmaz olarak oraya odaklandılar ve biz de bu eğilimi tahmin ediyorduk zaten. Filmin başarılı olup olmayacağı veya sonrasında iyi/kötü diye anılması bir yana, ister istemez bu sahneye odaklanılacak. Bu nedenle olabildiğince dürüst olmaya çalıştık. Diğer sahnelere göre burada kitaba tamamen, hatta fazlasıyla sadık kaldık.

Bu sahne gerçekte olduğundan daha kısa sürüyor değil mi?

 

DB: Evet, onun için 40 dakikadan fazla sürmüş. Devam ettikçe hissettiği acı artmış ve daha da önemlisi, önceden de söylediğim gibi, tüm bunların ardında bir hikâye var. Bu acımasız bir eylem değil. Acımasız ancak, bu acımasızlık yaşadığı anın kendisi değil, bunun üstesinden gelmesine yardımcı oluyor. Sanırım bizim de bunun üstesinden gelmemize yardımcı oluyor, ki Aron için kesinlikle böyle olmalı. Bunu heyecanlı kılmak için sadece kan revan görüntülerle veya televizyonlardaki korku filmlerindeki gibi davranmayarak, aynı zamanda da çok basit göstererek önemsizleştirmemeniz gerekiyor. Dolayısıyla, bizim de yapmaya çalıştığımız buydu.

Filmin sonradan kapana kısılmaya hazırlık yapan önceki bölümlerini nasıl oluşturdunuz?

DB: Öncelikle dinlemek; hayatı hakkındaki görüşleri filmin de temel bakış açısı oldu. Aslında onun bakış açısı olabilirdi ama biz de aşağılarda bir yerde, kanyonda onunla birlikteydik ve böylece bu birinci şahıs deneyimi oldu. Bundan dolayı; “hayatı neye benziyordu” diye düşündük. Hayatı hakkında ne düşünüyordu? O sadece müthiş olduğunu düşünüyordu. Böylece filmin başlarda müthiş keyifli olmasını istedik, sorumsuzca bir keyif. Sorumsuzca görünmüyor ama öyle. O kızlarla yaptıkları tamamen pervasızlık. Bir tanesi kolayca ölebilirdi. 27 yaşındayken böyle hissetmezsiniz, size öyle gelmez: “Müthiş! Yaşlılar bize dikkatli olmamızı söylüyorlar. Hah! Kimin umurunda?” diye düşünürsünüz. Böyle müthiş zaman geçirirken ve adrenalin doluyken çılgınlığa, müziğe, harekete, sürekli harekete olan sevgisini göstermek istedik. Bisikletiyle kaza yaptığında, hem de ciddi bir kaza yaptığında ne yapıyor? Gülüyor ve fotoğrafını çekiyor. Tüm bunların Facebook ve Youtube gibi insanların bu tarz şeyleri yayınladıkları sanal ortamlardan üç yıl önce gerçekleşmesine rağmen hepsini kaydetmiş.

 

Sonra duruyor. İnsanları adrenalin yolculuğuna çıkarmak ve böylece daha derin bir memnuniyet hissettirmek, sonra her şeyin durması ve tekrar düşünmek zorunda kalmanız… İzleyicilere bunu yapmak istedik. Bu düzeyde adrenalini sürdüremezsiniz. Böyle devam eden ve kendini tekrar eden bir süreç… Hemen ardından söylediği şey: “Düşün, düşün”. Çünkü hayatının 1/3’ünü harcadı bile. Geleceğinin 1/3’ü bir anda harcandı ve yeni bir strateji oluşturmak zorunda. Bu sadece fiziksel değil, aynı zamanda duygusal bir yolculuk. Fiziksel olarak devam ediyor ancak sürdürmesi gereken duygusal bir yolculuk da var. Filmin temel düşüncesi bu.

 

Filmin Yapımındaki Zorluklar
James, tek kolun arkanda bağlı olarak çalışmak ne kadar zor ve sıkıntı vericiydi?
JF: Zor muydu? Kesinlikle. Pek çok şey alışılmadık şekildeydi. Çoğu zaman bir filmde kolunuz bir kaya bloğunun arkasında tutturulmuş olmazsınız ama aynı zamanda pek çok filmde yalnız başınıza veya başka oyuncular olmadan da oynamazsınız. Sadece benim için değil herkes için çok sayıda düzenleme yapıldı. Eminim ki Danny bir yönetmen olarak çok sayıda kişinin olduğu sahnelerin yönetimi ve onların becerilerini kullanma konusunda deneyimliydi. Eğer bir dövüş sahneniz varsa çeşitli oyuncularla ona göre çalışırsınız veya bir sevişme sahnesinde oyuncuların bir araya gelmesini sağlarsınız ama önemli olan bu karakterlerin etkileşimidir. Bu unsurlardan birini çıkarırsanız olmazsa olmaz bir unsur çıkarılmış gibi oluyor ve çalışmaya alışkın olduğumuz yöntemlerde değişikliğe gitmek gerekiyor. Bunun zor olduğunu değil ama kesinlikle alışılmadık olduğunu söyleyebilirim. Asla: “Danny, imkansız bir şey yapıyoruz. Bu çok saçma ve yapılamaz” gibi anlar yaşanmadı. Çok doğaldı ancak bazı düzenlemeler yaptık.
Danny uzun süren bu sahneyi yaklaşık 20 dakika civarı tuttu. Bunun filme devam etmek için bir yöntem olduğunu anladık. Bir yönetmen için düşündüğümde her ne kadar önceden ayrıntılı olarak konuşulmuş olsa da çekime başladıktan hemen sonra beni serbest bıraktı, ki bu güçlü bir güven duygusu gerektiriyor. “Tamam, şimdi 3. dakikada şurada olmalısın” diyerek yönetmedi. Beni serbest bırakıp deneyimlememi istedi ve en doğru şekilde görüntüyü yakalamaya çalıştı. Çekimler kısıtlı bir alanda yapıldı ancak hareketli kameralar her hareketime tepki verebiliyordu. Şunu söylemek istiyorum; hepimiz bir öğrenme sürecinden geçtik ve bu performansın doğal hissedilmesi için en iyi yöntemi bulduk.

 

Röportaj: Mali Elfman / Screencrave
Çeviri: Erdem Korkmaz
Önceki makale2011 Hrant Dink İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Konferansı
Sonraki makaleKöprüde Buluşmalar
Edebiyatını oldukça sevdiği Amerikan sinemasıyla bazı istisnalar dışında bir türlü aradığı etkileşimi kuramadı. Avrupa (özellikle Fransız ve İtalyan) sineması başta olmak üzere ‘kendi sinemasını’ yapan tüm bağımsızlarla ilgileniyor. Yanıt veremediği sorulara sinemayla yanıtlar aramaya çalışıyorken çoğu zaman kendisini yeni sorular sorarken buluyor. Sadece sinema değil tüm sanat dalları ve özellikle edebiyat ile müziğin peşinde yaşamı ve kendisini anlamaya çalışıyor. Siteye şimdilik çeviri yaparak destek vermeye çalışıyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here