Ana sayfa 2000'ler 2009 12 Angry Lebanese

12 Angry Lebanese

1379
0


12 Kızgın Adam’ı bilmeyen yoktur; Reginald Rose’un aynı isimli oyunundan Sidney Lumet tarafından 1957 yılında beyazperdeye taşınır ve gösterilir gösterilmez klasik hâline gelir. Bütün delillerin suçlu göstermesine rağmen, aslında suçsuz olan bir adamın hikâyesini anlatan oyun/film, adalet kavramını ve adaletin nasıl belirlendiğini tartışır. 12 Kızgın Adam, temelinde bir meselesi olan kurmaca bir yapıdır ve bütün kurmaca, insan tarafından verilen adaletin muğlaklığını ortaya çıkarmak üzerine kuruludur. Oysa aynı oyunun serbest bir uyarlamasını konu alan 12 Kızgın Lübnanlı, bunun çok daha ötesine geçmeyi başarıyor.

Batılı bir gözün seküler adalet kavramının yanına, 12 Kızgın Lübnanlı Doğu’nun kendine has adalet, kader ve ahlâk anlayışını da eklemliyor ve suç/ceza denklemi farklı bir boyut kazanıyor. Roumieh Hapishanesi’nde kimi idama mahkûm kimi ise ömür boyu müebbet cezasına çarptırılmış tutukluların da içinde yer aldığı bir grup mahkûmun bir tiyatro oyunu sergilemek üzere toplanmasıyla başlayan hikâye, katman katman açılarak kurmacanın sınırlarını yıkıyor. 12 Kızgın Adam’ın kurmacanın sınırları içinde yarattığı mükemmel kurgu, 12 Kızgın Lübnanlı’da gerçek hayat hikâyeleriyle kurmacanın “sınırlı” dünyasından uzakta bir yerde kendisini konumlandırıyor. Tutukluların her biri oynadıkları role kendi hayatlarından yaşanmışlıklarını katıyor ve karakterlerini “gerçek”leştiriyor bir anlamda. Bir idam mahkûmunun yaşadığı psikozu ya da mübbet hapis cezasına çarpıtılmış birinin içine düştüğü bunalımı tiyatro oyunundaki karakterine taşıması, adalet nedir, nasıl olmalıdır sorusunun çok ötesine geçiyor. 12 Kızgın Lübnanlı yasaların ötesinde farklı bir adalet kavramının ve hak hukuk arayışının olduğu bir alana götürüyor bizi. Bu, Batılı anlamda klasik Dostoyevskiyen vicdan muhasebesi ya da Lumet’in filminde olduğu gibi bir adalet sorunsalı değil, bir insanın kendi kaderine karşı çıkmaya çalışmasının mücadelesi aynı zamanda. Mahkûmlara verilen ikinci şans, bu yüzden bizler için “öteki”ne yakınlaşma yolunda atılmış basit bir adımken; mahkûmlar için varoluşlarını yeniden ifade etme ve kendilerini farklı bir biçimde kurma anlamında da yeni bir yolun açılmasına imkân tanıyor.

Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com
Önceki makaleYılmaz Güney Memleketinde Hâlâ “Kral”
Sonraki makaleMama Africa
1983, İstanbul doğumlu. Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema Bölümü'nde yaptı. Altyazı dergisinde sinema eleştirileri yazmaya başladı. 2008’de Avrupa Sineması isimli web sitesini kurdu. 2011-2014 yılları arasında Hayal Perdesi dergisinde web sitesi editörlüğü yaptı ve derginin yayın kurulunda görev aldı. TÜRVAK bünyesinde çıkartılan Cine Belge isimli derginin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. 2012’den beri Sinematek Derneği’nde Film Analizi dersi veriyor. 2013-2019 yılları arasında Türk Sineması Araştırmaları (TSA) projesinde koordinatör yardımcılığı ve içerik editörü olarak görev yaptı. 2018-2020 yılları arasında İstanbul Şehir Üniversitesi'nde ders verdi. 2018-2021 yılları arasında Sinema Yazarları Derneği'nin (SİYAD) genel sekreterliğini üstlendi. Ayrıca Giovanni Scognamillo’nun Gözüyle Yeşilçam(2011), Sinemada Tarih Yazımı (2015), Erol Ağakay: Yeşilçam’a Adanmış Bir Hayat (2015), Oyuncu, Yönetmen, Senarist, Yapımcı Yılmaz Güney (2015)- Burçak Evren'le ortak-, Karanlıkta Işığı Yakalamak: Ahmet Uluçay Derlemesi (2016), Aytekin Çakmakçı: Güneşe Lamba Yakan Adam (2019), Osmanlı’da Sinematografın Yolculuğu (1895-1923) [2020], Derviş Zaim Sinemasına Tersten Bakmak (2021) – Tuba Deniz’le ortak-, Orta Doğu Sinemaları (2021) – Mehmet Öztürk’le ortak-, Türkiye’de Sanat Sineması (2022) isimli kitapları da bulunuyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here