Ana sayfa 2010'lar 2011 Eighty Letters

Eighty Letters

1088
0

Osmdesát dopisu
Yıl 1987. Mektup yazarak geceleyen ve sabahın ilk ışıklarıyla yola koyulan bir kadın. Kadının ardından uyanan ve evi apar topar terk eden bir çocuk. Bir Çek filmi olan 80 Mektup işte böyle başlıyor. Evler, çocuğun odası, sokaklar ve insanlar üstlerine âdeta bir ölü toprağı serpilmişçesine sâkin ve bir yere yetişme çabasından öylesine yoksun. Görüntüde ağır aksak anlatılan hikâye, özünde aile reisinin İngiltere’ye göçmesi ve geride kalan anne ve çocuğun onun yanına gitme mücadelesinin yüreklerindeki büyük çarpıntısını konu ediniyor.

Anne ve çocuğun neredeyse hiç konuşmadığı filmde, yol düşüyle yollara düşen bu iki yalnızın serüveni ayrıntılar yoluyla anlatılıyor. Bu anlatımı uzun çekimler, yakın planlar, tekrar eden unsurlar ve ayrıntılar üzerinde yoğunlaşmayla pekiştiriyor. Hatta kimi zaman “Hayat ayrıntıda gizlidir.” mesajı seyirci üzerinde öyle bir baskı kuruyor ki ve insan “Peki, sanat ne yana düşüyor?” sorusunu sormadan edemiyor.

Yönetmenin gün içinde yaşanan rutinlerin üstüne çıkmayı hedeflediği ortada. Ancak film gündeliğin sınırlarında dolaşmakla yetiniyor. Yönetmenin kendi hayatından izler barındırdığı da filmin gerçekle kurduğu temasta kendini aşikâr ediyor.

Kadının eşine mektup yazarken kaleminin çıkardığı sesin âdeta bir çığlığa dönüşmesi, İngiltere’den teslim alınan bavuldaki diğer eşyalara bakılmaksızın ellerin hemen üstte duran mektuba uzanması, onu okurken gözlerindeki heyecanları aktarmaya çalışması ve ölmeye yüz tutmuş bir türü, yani mektubu merkeze alması bakımından da farklı bir konuma sahip olan film, kadının kırk dördüncü mektubunu yazmasıyla son buluyor.

Ayşe Yılmaz
kevirtaksimi@gmail.com

Önceki makaleGeriye Kalan
Sonraki makaleHakan Günday’ın Piç Kitabı Beyazperdeye Uyarlanıyor
Sinemaya gönül veren bir grup sinefilin kurduğu Avrupa Sineması internet sitesi, Avrupa sinemasını daha geniş kitlelere tanıtmak ve bu filmlerle ilgili ufak da olsa bir tartışma ortamı yaratmak amacıyla kuruldu. Sitenin kuruluş amaçlarından biri de; tür sinemasını da yadsımadan, sinemanın sadece bir eğlence aracı olmadığının vurgusunu yapmak. Metin Erksan’dan bir alıntı yapacak olursak; bilimlerin ve sanatların varoluşlarının sınırları, geçmişin derinlikleri içindedir… Sinema bilim; sinema sanatı ve sinema bilimi kapsamında; sanatsal düşüncenin ve uygulamanın, sinemasal düşüncenin ve uygulamanın, yaratısal düşüncenin ve uygulamanın, görüntüsel düşüncenin ve uygulamanın, çekimsel düşüncenin ve uygulamanın, oluşumunu, gelişimini, dönüşümünü saptar ve oluşturur. Bu nedenle bizler de günümüzde çekilen filmler dışında, geçmişin derinliklerine doğru bir yolculuk yaparak; bu sanatı etkileyen filmleri ve yönetmenleri de tanıtmaya, eleştirmeye ve onların sinemayı nasıl algıladıklarını kavramaya gayret ediyoruz. Bir yandan da sinemanın diğer sanatlarla olan ilişkisini, filmler bağlamında tartışarak; sinemanın diğer sanatlardan ayrı düşünülemeyeceğini savunuyoruz. Bu amaçlarla, birbirinden farklı coğrafyalarda, farklı zamanlarda çekilmiş ve birbirinden farklı türlerde pek çok film eleştirisine yer vermeye çalışıyoruz. Sinemayı bir kültür olarak gören herkesin katılımına da açığız. Arzu edenler mail adresinden bizlere ulaşabilir, yazılarını paylaşabilir ve filmlerle ilgili görüşlerini iletebilir.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here