Ana sayfa 1960'lar 1965 Sevmek Zamanı

Sevmek Zamanı

2523
0

Metin Erksan, yönettiği filmleri belirli akımlar çerçevesinde değerlendirme gibi bir düşünce içerisinde olmamıştır. Filmleri ‘zamanın ruhuna’ uygun özellikler taşısa da bağımsız sinemacı kimliğiyle ve bireysel yönelimiyle özgünlük arz eder. 1960’lı yılların popüler ‘toplumsal gerçekçilik’ akımının Metin Erksan’ın Gecelerin Ötesi filmiyle başladığı savunulur. Oysa Erksan filmini ne böyle bir akımın ilk örneği olarak yorumlamış ne de filmini yaparken belirli bir kategoriye uygun film yapmak için yola çıkmıştır. Erksan entelektüel kimliğiyle toplumun yönelimini çok iyi gözlemlemiş ve içinde bulunduğu zamanın fotoğrafını çekerek toplumsal sorunları özgün bir tarzda ve aksayan yanlarıyla ele almış ve sinemasını bu çerçevede kurgulamıştır. Erksan’ın toplumsal duyarlılığı ve bu minvalde meselelere özgün bakışı yanında, Türk sinemasında alışık olunmadık denemeler yapma ve kalıpların dışına çıkma gibi bir özelliği de vardır. Zamanın sinemacıları ‘toplumsal gerçekçi’ filmler yapmak için yarışırken, Erksan bu akımın en nitelikli örneklerini vermiş ve gerek sinema sektörünün kendisine iş vermemesi neticesinde gerekse sanat filmleri yapmak için uygun zamanın geldiğini düşünerek Sevmek Zamanı filmini kendi parasıyla çekmiştir. Sevmek Zamanı, Türk sineması için yeni bir eşik, çok farklı bir sinema anlayışının cisimleşmiş hali ve yaratıcı yönetmenin elinden çıkma bir başyapıttır. Metin Erksan’ın filmografisinde en ayrıksı filmi ve orijinal bir denemedir Sevmek zamanı.

Metin Erksan Sevmek Zamanı filmini kısıtlı bir bütçeyle ve sınırlı olanaklarla çekmiştir. Zamanın sinema sektörünü elinde bulunduranlar ve Erksan’a karşı tavır almış olan kesimler filmi dışlamışlar ve hatta filmi gösterecek salon dahi bulunamamıştır. Üstelik Sevmek Zamanı birkaç eleştirmen dışında müspet yorum almamış ve daha doğrusu film anlaşılamamıştır. Metin Erksan filmine dair yaptığı bir değerlendirmede ‘önce insanı anlatan film’ demiştir ve Sevmek Zamanı’nı belirli kalıplar içinde değerlendirmemek gerektiğini vurgulamıştır:

‘Sevmek Zamanı’, büyük toplumsal sorunları çözme, bir eyleme önder olma, Türk sinemasına yeni bir şeyler getirme, uluslar arası film yarışmaları için yapılma gibi tutarsız, boş savlardan uzaktır. ‘Sevmek Zamanı’ yalnızca insanın dramını anlatır. Türk sinemasında bazı çevreler son zamanlarda toplumsal gerçekçilik, toplumsal sorunları anlatma diye bir kaygıya düştüler. Dünyanın politik, ekonomik ve toplumsal sorunlarına, sinema sanatına şimdiye kadar bilgi eksikliklerinden ötürü her zaman ters açıdan bakan ve ancak 1960’tan sonra uykudan uyanan bu cesur yeni toplumcular, ün kazanmak için kelle kesen yiğitler misali ‘petrol sorununa, toprak reformuna, gecekondu sorununa, grev sorununa, yabancı sermaye sorununa dair filmler yapacağız, yaptık’ diyorlar. İyi ama bu sorunlara dair ancak belgesel filmler yapılır. Sanat insanı anlatır. Sorunu anlatmaz. Sorunun içindeki insanı anlatır. Sanat insanoğlunun dramını anlatır(1).

1960’lı yılların sinemada ‘geçer akçe’si olan ‘toplumsal gerçekçilik’ akımı ve bundan etkilenen sinema çevreleri, büyük anlatılar çerçevesinde yapılan filmlere ‘prim veriyor’ diğer filmleri ise görmezden geliyordu. Dönemin yönetmenleri adeta sosyolog edasıyla ve fakat sorunlar yeni zuhur etmiş ve hemen ele alınması ve çözüm yolu gösterilmesi gerekiyormuş gibi tüketircesine toplumsal meselelere geç de olsa yaklaştılar. Tabii toplumsal sorunlara cesur yaklaşımlar için mutlaka özgürlükçü bir anayasa gerekiyor muydu diye sorulabilir ve sorulmalıdır. Zira Metin Erksan Demokrat Parti’yi ve topluma bakışını eleştirmek için 27 Mayıs’ı ya da 1961 Anayasa’sını beklememiş, entelektüel duyarlılığı ve sanatçı kimliğiyle cesurca içinde bulunduğu dönemin toplum tasavvurunu eleştirmiş ve Geceleri Ötesi gibi önemli bir film yapmıştır.

Sevmek Zamanı filmi salt insanın dramına, sonuna kadar sebatla sürdürülen bir aşka odaklandığı için haliyle görmezden gelindi ve dışlandı. Zira sinema sanatının ele alacağı ve çözüm yolları göstereceği ciddi meseleler vardı ve resme âşık olma ve fakat aslını görmezden gelme gibi bir konusu olan filmle kim ilgilenirdi. Ta ki Fransız sinema tarihçisi George Sadoul filmi görene ve filme dair bir yazı kaleme alana kadar. Metin Erksan filmin Türkiye’de önemsenmesini ve bunda Sadoul’un rolünü şöyle anlatıyor:

Sevmek Zamanı 1966’da Tunus’ta yarışma dışı gösterilmişti. Jürinin fahri başkanı ünlü Fransız sinema tarihçisi George Sadoul idi. Komünist partisine angajeydi bu ünlü sinema tarihçisi ve komünist olmayan biri için pek doğru dürüst yazı yazmadı. Festival sonrası Fransız Komünist Partisi’nin yayın organı Le Tour Frances’de bir yazısı yayımlandı. Sadoul yazıda, Sevmek Zamanı için “müthiş anlatılmış” diyordu. Ben çocuklara bunu anlatınca “Aman bu filmi alalım” dediler. Demek ki fetva George Sadoul’dan gelince… Yahu kardeşim gözün görmüyor mu senin? Türkiye’de filmlere böyle bakıyorlar. Hiçbir filmimi vermedim onlara. Sevmek Zamanı’nın başına da böylece büyük bir facia geldi. O zaman, elinde tablo ağaçlar arasında yürüyen bir adam, deli bir kız, nedir bu diyorlardı. Oysa ben çok eski bir masal geleneğinden yararlandım; surete aşık olma. Bu, batı masallarında da vardır, ama Doğu masallarında çok görülür. Sonuna kadar, dürüstlükle sürdürülen bir aşkı anlatmaya gayret ettim(2).

Fransız sinema tarihçisi Sadoul yazısında ‘çok yumuşak görünen bu film içerisinde Metin Erksan’ın çok keskin bir sınıf çatışmasını ortaya koyduğunu söyler. Boyacı Halil’in Meral’in babasıyla konuşmaya gittiği sahne üzerinde dikkatle durulması gerektiğini vurgular. Babanın, sen yakışıklı bir adamsın, kızımla evlendiğin zaman çok güzel çocuklarınız olacak ama, onun bugüne kadar zengin bir ailenin içinde yetiştiğini unutma’ dedirtirken çok maharetli bir şekilde keskin bir sınıf ayrımını gözler önüne sermiştir(3). Metin Erksan Türk sinema yazarlarının ve filmini göstermek isteyenlerin yabancı bir sinema eleştirmeninden ‘fetva’ alındıktan sonra gösterilmek istenmesine isyan ediyor ve ülkede ‘entelijensiya olmadığından’ yakınıyor. Üstelik filminin içinde mutlaka toplumsal gerçekçi öğeler aranması, bulunması ve ondan sonra makbul görülmesi durumunu da eleştiriyor. ‘İnsanın dramının’ anlatıldığı bir filme bu tür şabloncu bakış açısıyla yaklaşmanın basitliğinden dem vuruyor.

Metin Erksan Sevmek Zamanı filminde Doğu ve Batı masal geleneğinde yer alan ‘surete ya da resme âşık olma’ konusunu işliyor. Boyadığı bir evde duvarda asılı bulunan kadın resmine âşık olan Boyacı Halil ile bu resmin kendisi olan ve Halil’i kendi resmini izlerken gören Meral’in bu aşka verdiği tepki konu ediliyor. Halil, Meral’in kendisine değil resmine âşık olduğunu söylese de Meral bunu kabul etmez ve bu temiz aşka karşılık vermek istediğini söyleyerek Halil’den karşılık bekler. Halil önce kabul etmese de arkadaşının telkiniyle Meral’i bulur, aşkına karşılık verir ve babasından ister. Babası yumuşak bir dille bu evliliğin sınıf farkından dolayı olamayacağını, önce mutlu olsalar da sonradan sorunların baş gösterebileceğini ve Meral’in isteklerine cevap veremeyebileceğini söyler. Ayrılsalar da Meral düğününden kaçarak Halil’e gelir. Halil bu esnada sandalda gelinlik giymiş bir mankenle ve Meral’in resmiyle gölde üzgün bir tavırla kürek çekmektedir. Meral’i görür, sandala alır. Nihayet kavuşmuşlardır. Mankeni ve resmi göle salarlar. Bu esnada Meral’in evleneceği Başar gelir. Her ne kadar zorlansa da iki aşığı dürbünlü tüfekle vurur ve film biter.

Sevmek Zamanı, görüntü yönetimiyle, alışık olunmadık konusu ve diyaloglarıyla Erksan sinemasının tipik özelliklerini gösteren bir filmdir. Diyalogsuz uzun sekanslar, yağmurlu atmosferin filme kattığı hüzün, durgun gölün müthiş etkileyici görüntüsü, Büyükada’nın boş sokakları ve güzel manzarası Halil’in soyut aşkını savunurken söylediği kararlı sözler, Sevmek Zamanı’nı estetik açıdan biricik kılmaktadır. Sıra dışı bir konusu ve özgün bir anlatım tarzı olan film izleyiciyi hemen etkilemekte ve sonuna kadar sürdürülen ideal aşk büyük bir ilgiye mazhar olmaktadır. Günümüz yönetmenlerinden Özcan Alper’in Sevmek Zamanı filminden fazlasıyla etkilendiğini görüyoruz. Sonbahar filminde umutsuz âşıkların denize uzanan iskelede hırçın denize bakarak düşünmeleri, içinde bulundukları durumun çaresizliği, Halil ve Meral’in durumunu andırmaktadır. Sevmek Zamanı’na açık bir gönderme söz konusudur.

Sevmek Zamanı filmini belirli kalıplar içine sokmak ve şu veya bu akımın bir örneği olarak sunmak da çok gerçekçi gözükmemektedir. Bilhassa yönetmen Halit Refiğ, Metin Erksan ve kendisini ulusal sinema akımının temsilcisi olarak lanse eder ve Sevmek Zamanı filmini de bu akımın en önemli filmi olarak öne çıkarır. Refiğ’e göre, ‘ulusal sinema’ kavramı hem ‘halk sinemasına’ hem da Batı sineması hayranlığına yönelik bir tepkinin ürünüdür. Halktan ve devletten destek görmeyen ulusal sinema yine de devletin kültür siyasetine bağlıdır. Böylece Haremde Dört Kadın, Sevmek zamanı, Kuyu ve Bir Türk’e Gönül Verdim (4) gibi birkaç filmi geçmeyen sayıda ulusal sinema örneği vardır. Refiğ’in bu iddiasına Metin Erksan itiraz etmese de destekleyici mahiyette bir açıklamada bulunduğunu söylemek zordur. Zira insanın dramını anlatan bir filmin yerel kültürel unsurları kullandığı için mutlaka ulusallık iddiası içinde telakki edilmesi zorlama bir yorumdan öteye gidememektedir. Üstelik aşağıya alıntıladığımız pasajda Refiğ, insanı anlattığını belirten Erksan’ı şabloncu ve basite indirgeyici bir tavırla bireycilik ve hümanizm ile suçlasa da yine hakkını teslim ediyor:

“Metin Erksan Görüntü dergisine yazdığı ‘Sevmek Zamanı neyi anlatır veya Sinema Üzerine Düşünme’ başlıklı yazısında filminin insanı anlattığını söylüyor. Bu sözlerle Erksan güzelim filmini Batı’nın bireyciliği ve hümanizma sahtekârlığı töhmeti altına sokuyorsa da Sevmek Zamanı yaratıcısından bile gelse bu çeşit suçlamaya karşı koyacak güçte ve büyüklükte bir film”(5).

Sevmek Zamanı, Metin Erksan’ın filmlerinin temel motiflerinden biri olan ‘tutku’ ve ‘kara sevda’ temalarının işlendiği, konusu Doğu ve Batı masal geleneğinde işlenen surete âşık olma olan ve sonuna kadar dürüstçe, tutkulu biçimde sürdürülen aşkı konu alan ve yerelden evrensele uzanan bir sinema dilinin kullanıldığı, izleyici üzerinde derin tesirler bırakan bir film. Film Türk sinemasında oldukça ayrıksı bir konumda bulunuyor. Minimal anlatım biçiminin kullanıldığı, doğanın filmin temel unsurlarından olduğu ve diyalogların sınırlı kullanıldığı bir filme sinemamızda rastlamak kolay değil. Belki son yıllarda minimal anlatım tekniğinin kullanıldığı nitelikli filmlere rastlıyoruz ama 1960’lı yıllar için Sevmek Zamanı Türk sinemasının en ayrıksı filmi ve aynı zamanda da şahikasıdır. Son sözü Refiğ’e bırakarak, Halil ve Meral’in etkileyici diyaloguna da yer vererek yazımızı noktalayalım:

Erksan’ın bilgisinin, yeteneklerinin ve imkânlarının bütün sınırlarını zorladığı; konusu, duyuşu, işlenişi ve getirdiği dünya ile Türk insanının ruhunun derinliklerini ve inceliklerini yansıtan Sevmek Zamanı yalnızca Türk sinemasının değil Dünya sinemasının da vardığı zirvelerdendir(6).

Halil ile Meral’in limonlukta yaptığı diyalog:

Meral- Aylardan beri gelip neden benim resmime bakıyorsun. Cevap vermeyecek misin bana? Yoksa gerçeği söylemekten korkuyor musun?

Halil- Öğrenmek istediğini Mustafa söylemiştir sana.

Meral- Ben senin söylemeni istiyorum. Herhalde bana ait bir şeyi öğrenmek hakkımdır.

Halil- Hayır sana ait bir mesele değil bu. Resminle benim aramdaki bir durum seni ilgilendirmez. Ben senin resmine aşığım.

Meral- İyi ama âşık olduğun resim benim resmin. İşte ben de buradayım. Söyleyeceklerini dinlemeye geldim.

Halil- Resmin sen değilsin ki! Resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.

Meral- Bu davranışların bir korkudan ileri geliyor.

Halil- Evet bir korkudan ileri geliyor. Bu korku sevdiğim şeye ebediyen sahip olabilmek için çekilen bir korku. Ben senin resmine değil de sana âşık olsaydım o zaman ne olacaktı. Belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme. Belki de alay edecektin sevgimle. Hâlbuki resmin bana dostça bakıyor, iyilikle bakıyor. Ve ebediyen bakacak.

Meral- Ben de sana bakmak istiyorum.

Halil- Hayır, benimle resminin arasına girme istemiyorum seni. Ben senin yalnız resmine aşığım.

Kaynakça

  • Aktaran Birsen Altıner, Metin Erksan Sineması, Pan Yayıncılık, İstanbul 2005, s.74,75.
  • Metin Erksan: ”Türkiye’de Entelijansiya Yok” – TSA, http://www.tsa.org.tr/yazi/yazidetay/133/metin-erksan—-turkiye%E2%80%99de-entelijansiya-yok–
  • Altıner, s.72,73.
  • Halit Refiğ, Ulusal Sinema Kavgası,Dergah Yay., İstanbul 2013, s.93.
  • g. e., s.117.
  • g. e., s.118,119.

Hasan Hüseyin Akkaş

hhakkas@hotmail.com

 

Önceki makaleTakva
Sonraki makaleAraf
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi tarih bölümünden mezun. Tarih okurken sosyoloji, siyaset bilimi ve edebiyata merak duydu. Yazmayı ve özellikle eleştirel yazmayı oldukça önemsiyor. Sinemaya olan ilgisi lise yıllarına dayansa da fakültedeki bir hocasının etkisiyle sinemaya ilgisi arttı ve izledikleri filmleri yazmayı önemsemeye başladı. Yerli filmleri yazmayı, kültürel unsurlara daha hakim olduğu düşüncesiyle daha çok önemsiyor. Amerikan klasik filmleri ile Avrupa sinemasını ve İran Sinemasını önemsiyor. İtalyan Yeni Gerçekçi sinema akımı ve bunun Türkiye'deki izlerini araştırıyor... Lattuada'nın şu sözünü sinema hakkında temel şiarı olarak benimsiyor:”Paçavralar içinde miyiz? Paçavralarımızı gösterelim. Yenildik mi? Felaketlerimize bakalım. Onlar mafyaya mı, Hipokrat sofuluğa mı, konformizme mi, sorumsuzluğa mı, hatalı eğitime mi borçluyuz? Borçlarımızı acımasız bir şereşilik aşkıyla ödeyelim ve dünya, gerçekle bu büyük savaşa heyecanla katılacak… Hiçbir şey bir ulusun tüm temellerini sinemadan daha iyi ortaya koyamaz”.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here