Ana sayfa 2010'lar 2017 Pokot

Pokot

1706
0

Olga Tokarczuk’un “Drive Your Plough Over The Bones Of The Dead” adlı romanından, Tokarczuk ile birlikte aynı zamanda filmi yöneten Agnieszka Holland’ın senaryosunu yazdığı Pokot, iki köpeği ile Polonya’nın Dolnoslaskie kırsalında yaşayan 60’lı yaşlarındaki Janina Duszejko’nun merkezinde olduğu ilginç bir polisiye. Yönetmenliğe Krzysztof Zanussi’nin asistanı olarak başlayan, Andrzej Wajda ile senaryo çalışmalarında bulunan Agnieszka Holland, Polonya sinemasına kapalı kalmayıp kısa sürede dışarı açılmış, Almanya, Fransa, Polonya ortak yapımı Europa Europa ile 1990’da En İyi Uyarlama Senaryo dalında Oscar adaylığı kazanmış, günümüze gelene kadar The Wire, The Killing, Treme, House Of Cards gibi dizilerin bazı bölümlerini yönetmiş tecrübeli bir yönetmen. En son 2011’de yönettiği ve bu defa Polonya’nın En İyi Yabancı Film Oscar’ı adayı olan In Darkness’tan bu yana uzun metraj çekmeyen Holland’ın bu tecrübesini aktardığı Pokot, gerek ana akım, gerekse bazı kaynaklarda benzetmesi yapılan Fargo gibi kült polisiyelerin hiçbirine yüzde yüz ait durmayan, sadece onlardan bazı parçalar almış gibi duran bir film.

Av mevsiminin kurallarına uyulmadığı bu kırsalda her daim kaçak avcılarla ihtilaf halindeki eski mimar, yeni İngilizce öğretmeni Bayan Duszejko’nun evlatları kadar sevdiği iki köpeği birgün kaybolunca ve devamında kasabada bazı şüpheli ölümler gerçekleşince bir seri katil hikayesi izleyeceğimizi düşünüyoruz. Ama ısrarla konuyu basit bir cinayet araştırması boyutlarına çekmek istemeyen film, hem birer birer dahil olan tekinsiz karakterlerle, hem de Duszejko’nun ateşli bir hayvan hakları savunucusu olmasının dramatik çaresizliğiyle akış belirliyor. Ama bunu yaparken zaman zaman fazla dağılıp ağırlaşarak bu akışı sağlayamıyor. Bu anlarda kolayca oluşturabileceği gerilimi de bir nebze törpülüyor. Bu anların oluşmasında filme dahil edilen yan karakterlerin gerekliliği veya rol ağırlıkları da etkili oluyor. Roman içinde ilginç gelebilecek kimi roller, filmi ağırlaştırabiliyor. Mesela polis merkezinde çalışan genç Dyzio senaryoya destek babında ne kadar işe yarar bir yan karakter ise, özünde ilginç bir adam olan doğa bilimci Boros hiç olmasa da olur bir tipleme olarak göze çarpıyor. Romanın tarzı nasıl ve Holland bu tarza ne ölçüde sadık kaldı bilemiyoruz. Fargo odağında olmasa da ortada genel anlamda iyi bir film var. Aksama, hantallaşma kadar, akıcı ve sarsıcı anlar da mevcut ki, filmin kendinden koparmamaya gayret eden bir yanı hep hissediliyor.

Filmini “janrlar arası, anarşist-feminist bir polisiye” olarak tarif eden Agnieszka Holland, bu tarife katılacağımız ve katılmayacağımız noktaların birbirine karışarak sıralandığı bir film çekmiş. Politika, din, bürokrasi, çevre, hayvan hakları alanlarında söyleyecek sözleri olan ve bunları genelde Duszejko’nun insan sevgisine denk tuttuğu hayvan sevgisi üzerinden veya direk kendi anarşist-feminist-hümanist kişiliğinin toplumla yarattığı çatışmalardan devşirerek dile getiren film, cinayetlerin sadece insanlara karşı değil, hayvanlara karşı da işlendiğinin altını çizmekten hiç vazgeçmiyor. Öldürülenler bir polis şefi, bir rahip, bir kumarhane/genelev işletmecisi ve bir vali olunca, bu makamların temsil ettiği değerlerin çıkaracağı malzemeyi de iyi değerlendirdiği söylenebilir. Uzun süre hedef saptırmayı başaran, lakin tahmin etmesi de pek zor olmayan, yine de sürpriz sayılabilecek final, ardından hiç de alternatif bir polisiyeye uymayan ikinci bir final ile nihayetlenen Pokot, sonuç olarak savunduğu her şeyi seyirciye geçirmeyi başaran bir yapım. Üstelik başta Duszejko rolüyle adeta filmi tek başına sırtlayan Agnieszka Mandat-Grabka’nın deneyim kokan performansı olmak üzere, görüntü yönetmenleri Jolanta Dylewska ve Rafal Paradowski’nin etkileyici görsellikleri ile de artılarına artı katıyor.

Osman Danacı

odanac@gmail.com

 

Önceki makaleSessiz Divalar Gezici Festival’de
Sonraki makaleGezici Festival 23. Yolculuğuna Başlıyor
İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu. Sinema, müzik ve edebiyat, ilgi alanı olmaktan öteye geçmiş, yaşam biçimi olmuş. Geçmişinde radyo programı, bir gazetenin Pazar ekinde albüm eleştirmenliği ve amatör fotoğrafçılık yapmışlığı var. Öğrenciyken Shakespeare, Wordsworth, Austen, Hardy, Lawrence okumanın, Virginia Woolf üzerine bitirme tezi vermenin, önüne gelen her albümü dinlemenin, özellikle 80'leri ve 90'ları türlü komikliği ve dramatikliğiyle yaşamanın sonucu doğan yazma ihtiyacını sinema ve müziğin bünyesinde anlamlandırmaya çalışıyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here