Ana sayfa 2010'lar 2017 Svanurinn

Svanurinn

128
0

Guðbergur Bergsson’un romanından Ása Helga Hjörleifsdóttir’in senaryosunu yazdığı ve yönettiği ilk uzun metrajı Svanurinn (The Swan), İskandinav sinemasının doğa ile olan yakın ilişkisini en güzel temsil eden ayağı olan İzlanda kırsalından dingin ve içsel bir dram. Hırsızlık yaptığı ve yalan söylediği için ailesiyle sorun yaşadığını anladığımız 9 yaşındaki Sól, yazın kafasını toparlaması, çalışması ve olgunlaşması için çiftçilik yapan Karl ve Ólöf çiftinin çiftlik evine gönderilir. Ólöf’un yeğeninin kızı olan Sól, daha ilk günden sıkılıp yalan söyleyerek eve dönmek istese de, günler geçtikçe evin ve çiftliğin rutinine kendini bırakır. Ailenin üniversiteden dönen kızı Ásta ve yazları aileye çiftlik işlerinde yardım eden yatılı yardımcı Jón sayesinde unutamayacağı bir yaz yaşayacaktır. Tabii bu yaz, bir İzlanda yazı ve rüzgarın, yağmurun, gri gökyüzünün altında izlediğimiz bu mütevazi masal, ayakları yere basabilen bir şiirsellik ve hüzünle yoğrulmuş şekilde karşımıza çıkmakta. O civarda anlatılan bir hikayeye göre, yükseklerde bulunan gölde kendini büyük ve görkemli bir kuğuya çevirebilen, karşısındakinin gözlerine bakınca kim olduğunu, gelecekte ne olacağını söyleyebilen bir canavarın yaşadığı söyleniyor. Ama film, uygun anda kullanmak üzere bu hikayeyi bir kenarda tutarak Sól’un gözünden bu çiftlik evinde bir araya gelen dört yetişkinin günlük hayatlarını, sıkıntılarını, yorgunluklarını, pişmanlıklarını, hayallerini, hayal kırıklıklarını izliyor.

Roman uyarlaması olduğunu belli edercesine yoğun bir anlatım belirleyen Ása Helga Hjörleifsdóttir, çiftliğin ve onun içinde yer aldığı muazzam doğanın gerçekliğinden kopmadan, şiirselliğini o gerçekliğin bir parçası haline getirerek sıkıcı anlamda masalsı kalmamayı da başarıyor. İlk kez böyle bir ortama gelen küçük Sól için şehir sıkıntılarından uzakta bir arınma, sınavlarına girmeden ve babasının kim olduğundan emin olmadığı şekilde hamile olarak üniversiteden dönen Ásta için bir eve dönüş, gündüzleri yoğun biçimde çalışan, geceleri ise defterine hikayeler yazan Jón için ise hayatta ne yapacağına dair bir arayış filmi bu. Farklı kuşaklar arası dinamikleri hem naif, bazen de gergin üsluplarla ele alan Hjörleifsdóttir, melankoliyi bir an olsun elden bırakmıyor. Fakat tüm yaşananlar, bazılarına tam olarak anlam yükleyemese de Sól için hayat tecrübesi olacak şekilde yansıtılıyor. Bir buzağının doğumuyla gülüyor, başka bir buzağının kesilmesiyle ağlıyor. Karl’dan bir tekne alabora olunca bir yere tutunsa da tutunmasa da boğulacağını, Ólöf’tan dikiş dikmeyi ve insanlar arasındaki dikişlerin nasıl tutturulacağını, Ásta’dan kürtajın nasıl bir şey olduğunu, Jón’dan her insanın bir karakter olduğunu öğreniyor. Tek başına kırda gezinirken, hayvanlara dokunurken, otlar arasında uzanırken kendi iç sesiyle içinde sıkıştığı rüyasını anlatıyor. Bir yandan doğadan mükemmel bir terapi alırken, öte yandan yetişkinlerin anlam veremediği duygu dünyalarını kendine has ciddiyetiyle gözlemliyor.

Evinden uzakta, doğanın kollarında bambaşka bir dünyada kendi çocuksu iç yolculuğuna çıkan Sól, bir yandan kendini bu yetişkinlerin meşgul ve sorunlu dünyasına kapatır gibi görünerek gözlemciliğini sürdürüyor, bir yandan da o gözlemlerini doğru yorumlayıp yorumlamadığını anlamak için sorular soruyor ya da anlamadığını belli eden bakışlar savuruyor. Evdeki büyüklerin ona yaklaşımları, sorularına verdikleri cevaplar da onun algılayabileceği veya büyüdüğü zaman daha sağlıklı yorumlayabileceği türden manalı, hatta bazen muğlak sularda seyrediyor. Özellikle Ásta ve Jón’un hem bireysel, hem de birbirleriyle olan duygusal çekimlerinden doğan dramatik anları tarafsız ve sessiz bir hakem gibi anlamlandırmaya çalışıyor. Gerçi en hoş yanı, onun bunları anlamlandırıp anlamlandıramadığını tam çözememiş olmamız. Çünkü bu keşiflerinde hatalar da yapıyor. Sól’u canlandıran Gríma Valsdóttir’in bazen yaşının meraklı yönünü doğal biçimde yansıtan, bazen de inanılmaz biçimde yaşından olgun bir duruş gösteren ama çoğunlukla mutsuzluk ve hüzün içindeki varlığı filmin pusulası adeta. Ásta ve Jón rollerindeki Þuríður Blær Jóhannsdóttir ve Thor Kristjansson’ın tutkulu performansları, ayrıca Alman görüntü yönetmeni Martin Neumeyer’in filme ruh katan çekimleri, bu çekimlere çok uyumlu tema müzikleri filmin diğer önemli yapı taşları. Kıyıda köşede kalmış, mütevazi bir büyüme hikayesi (ya da o hikayenin önemli bir evresi) olan Svanurinn, bir ilk film için gayet iyi bir yerde duruyor.

 

Osman Danacı

odanac@gmail.com

Twitter

 

Önceki makaleNasipse Adayız
Sonraki makaleFrances Ha
İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu. Sinema, müzik ve edebiyat, ilgi alanı olmaktan öteye geçmiş, yaşam biçimi olmuş. Geçmişinde radyo programı, bir gazetenin Pazar ekinde albüm eleştirmenliği ve amatör fotoğrafçılık yapmışlığı var. Öğrenciyken Shakespeare, Wordsworth, Austen, Hardy, Lawrence okumanın, Virginia Woolf üzerine bitirme tezi vermenin, önüne gelen her albümü dinlemenin, özellikle 80'leri ve 90'ları türlü komikliği ve dramatikliğiyle yaşamanın sonucu doğan yazma ihtiyacını sinema ve müziğin bünyesinde anlamlandırmaya çalışıyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here