Ana sayfa 1920'ler 1924 Der letzte Mann

Der letzte Mann

363
0

Der letzte Mann kişisel bir trajedinin hikayesidir. Bir otel görevlisi, üniformasıyla birlikte kimliğini ve prestijini de kaybeder. Bunun sonucunda ise toplum onunla acımasızca alay eder. Sonrasında bir miras vesilesiyle zirveye ulaşır. Film, onun aşağılandığı otelin gösterişi ve zenginlerin davranışları hakkında bir hicivdir. Sessiz sinemanın en başarılı örneklerinden biri olan bu filmde Friedrich Wilhelm Murnau hikayeyi o kadar canlı bir şekilde sahneye koyuyor ki sese ihtiyaç duyulmuyor. Hikaye neredeyse yalnızca kahramanın bakış açısından anlatılmaktadır. Aşırı perspektifler, gölge efektleri ve tiyatro hareketleri dışavurumculuğun özellikleridir. Tamamen yeni çoklu pozlamalar ve her şeyden önce yakınlaştırıp hareket ettiren, daireler çizen serbest bırakılmış bir kamera vardır. Bununla birlikte kamera hareketleri başlı başına bir amaç değildir, aslında kahramanın psikolojik gelişimini çözmek ve dramatize etmek için kullanılır. Der letzte Mannbu anlamda Alman sessiz sinemasının da dönüm noktası olarak kabul edilir.

Jannings, Murnau, Freund bu filmle birlikte dünya çapında bir üne sahip olurlar. 180 günlük çekimde UFA, teknisyenlerine ve oyuncularına deneysel hareket etmelerini sağlamak için her fırsatı tanır. Freund, kamerayı tripoddan ayırır, bir bebek arabasına koyar ve gururla üniformasını giyen bu bekçinin peşinden koşar. En ufak hareketleri yakalamak için kamerayı karnına dahi bağlar. Kamerayı karnına bağlayarak görüntü alma Türkiye sinemasında karşımıza Yılmaz Güney’in yönetmenliğini yaptığı Umut filminde de çıkar. Filmin görüntü yönetmeni Kaya Ererez de tıpkı Freund gibi çekimler kullanmıştır. Freund, apartmanda yaşayan insanların ve otel misafirlerinin yüzlerini yakın plan çeker. Kamera hareket eder, bir vincin üzerine asılır ve arka bahçenin fotoğraflarını çekmek için tripoddan “serbest bırakılır.”

Berlin, I. Dünya Savaşı sırasında yani 20. yüzyılın başlarındaki görkemini neredeyse Atlantic Hotel’in üniformalı bekçisinin benlik saygısı ve takdirine borçludur. Bekçi, otelin döner kapısının önünde misafirleri karşılayan gururlu bir hizmetçidir, arka planda ise yani oturduğu apartmanda çok beğenilen, üniforması sebebiyle saygı duyulan bir adamdır. Ancak bir gün yeni yönetim müdürü, bu üniformalı bekçi için bavulları taşımanın ne kadar zor olduğunu gözlemler. Sonrasında ise yanına çağırtıp onu bodrum katına indirir, yani tuvalet bekçiliği yeni işi olur. Fakat fetişizm derecesinde bağlı olduğu üniformasından ayrılmak onun için çok zordur. Çevresi tarafından üniforma sayesinde kazandığı saygınlığı kaybetmeye cesaret edemez.

Der letzte Mann ile Murnau döneminin sessiz sinema ustası olarak tanımlanabilir. Altyazıların sınırlı olması, hareketli kamera açılarını kullanması daha sonraki başyapıtlarını da şekillendirir. Stilistik olarak birçok yönden Alman sinemasının dışavurumculuğuna kendini adamış bir yönetmendir, ancak Murnau sık sık Kammerspiel’in geleneklerini de çağrıştırmaktadır. Benzerliklerine rağmen iki akımın ayrışan özellikleri de bulunur. Kammerspiel, dışavurumculuğa karşı bir akım olarak ortaya çıkmıştır. Dışavurumculuğun abartılı unsurlarına karşı gerçekçiliğe yönelişi yansıtır. Ancak küçük insanların günlük yaşamlarını konu edinmesi, duygulara vurgu yapılması, kameraların stüdyodan sokağa taşınması, serbest kamera hareketleri iki akımda da karşımıza çıkar. Filmde iki akımı harmanlayarak kullanan Murnau ve kameramanı Karl Freund, dogmalara ve kurallara karşı çıkar ve tamamen sinema tarihi için ilklere imza atma hizmetine adarlar kendilerini.

Hikaye Carl Mayer tarafından yazılır ve birkaç heyecan verici tanıdık motif de içerir: Örneğin, birkaç kez filme alınan ve 1931’de Carl Zuckmayer tarafından bir oyuna uyarlanan Kaptan von Köpenick’in hikayesini hatırlatan üniformanın etkisi… Burada da üniforma sembolik bir etkiye sahiptir, yaşlı adamın itibarının bir ifadesi haline gelir. Her iki hikayenin de, Köpenick ve Der letzte Mann’ın, Prusya’da yaşanması ise tesadüfi değildir.

Tabii ki, konu sadece üniforma ile ilgili değildir. Siegfried Kracauer Caligari’den Hitler’e adlı kitabında, “bir milletin filmlerinin tekniği, film öykülerinin içeriği ve filmlerinin gelişmesi yalnızca o milletin o sıradaki psikolojik durumuyla ilişkili olarak tam anlaşılabilir”, der. Bir milletin sineması onun mantalitesini iki nedenle diğer sanat alanlarına göre daha doğru biçimde yansıtır. Birincisi filmler hiçbir zaman tek bir kişinin ürünü değildir. İkincisi ise filmler anonim çoğunluğu ele alır ve çekerler. Alman perdesinin bu hikayesi her düzeyde sinemaya yayılan motiflerin hikayesidir. Bu motiflerin ısrarlı tekrarları onları içdürtülerin dışa yansıması olarak belirler. Filmde kullanılan üniforma motifi açıkça semptomatik ağırlık taşır. Almanya’da orta sınıfın eğilimlerinin bütün toplum katmanlarına sızması, solun politik emelleriyle yarışırken aynı zamanda üst sınıfın düşüncesinin de boşlukları doldurduğunu belirterek bu Alman sinemasının neden orta sınıf mantalitesine sıkıca kök salmış bir sinema olarak bütün ulusu ilgilendirdiğini gösteriyor demektir.

Murnau ayrıca kontrastlarla oynamayı seven bir yönetmendir. Otel personelleri ve misafirleri arasında, örneğin tenha koridorlar ve dolu daireler arasında, üst (otel) ve alt (bodrum) arasında karşılaştırmalar yapar. Bu basit karşılaştırmalar hikayeyi neredeyse tamamen altyazısız anlatmaya yardımcı olur. Birkaç metinin paylaşıldığı zamanlar olur, ancak yalnızca bir karakter bir şey okuduğunda -çok nadiren bile olsa- ekrana yansıtılır. Gerisi sadece Murnau’nun sahneleme gücü, ruh halini anlatan müzik ve görkemli oyunculuğu ile canlanıyor. Bu şekilde Emil Jannings gerçek bir oyunculuk performansı sergileyip, şimdiye kadarki en iyi sessiz film performanslarından birini yaratmış olur. Mimikleri her zaman güçlü bir şekilde ifade edilir, büyük hareketlerle oynar, ancak bu asla bir pandomimi anımsatmaz. Emil Jannings ile eş değer oyunculuğa sahip diğer kişi ise kameradır.

Bununla birlikte Der letzte Mann devrimcidir, çünkü Murnau’nun bu kadar başarılı bir şekilde anlattığı hikayede, tüm sanat unsurları harmanlar. Başarılı aktörler, mükemmel aydınlatma, gerçeküstü rüya dizileri, yapay bir şehir manzarası, doğal günlük sahneler, hızlı montaj, statik altyazıların ustaca dolaşımı. Bütün bunlar filme kayda değer bir ivme kazandırıyor. Ve konunun itici gücü şu soruları sormanıza vesile oluyor: “Bugün güç sizde, herkes tarafından saygı duyulan birisiniz. Bir bakan, bir general, hatta bir prens bile olabilirsiniz. Peki yarın ne olacağınızı bilebilir misiniz?” Böylece bir sosyal sınıf hikayesi ortaya çıkıyor fakat sonunda gerçeküstü bir şekilde yükselişe geçiyor. Yönetmenden kesin bir açıklama yapılmamış olmasına rağmen, defalarca eleştirilen Hollywood sonları gibi bir mutlu son yaratmasından aslında onun hicivli bir son yaratmaya çalıştığı anlaşılabilir.

Der letzte Mann Murnau’nun yönetmenlik kariyerinde açıkça kilit bir rol oynar. Ancak, onun en iyi çalışması bu film denemez, çünkü Sunrise veya Nosferatu gibi klasikler Der letzte Mann’ı birçok yönden geride bırakır. Ancak hem teknoloji hem de içerik açısından dikkat çekici olan bu filmin kalitesi gözardı edilemez. Murnau sinemayı ayrı bir sanat biçimi olarak anlayan ve onu ilerleten bir yönetmendir. Kesinlikle basit bir hikaye olabilir, ancak sinematik güç onu harika bir filme dönüştürüyor.

Seher Kavut

kavutseher@gmail.com

Twitter

 

Kaynakça:

Siegfried Kracaucr. From Caligari to Hitler: A Psychological History of the German Film. Princeton University Press: New Jersey, 1947, s. 5-8 (74)

https://deacademic.com/dic.nsf/dewiki/319074

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here