Ana sayfa 2020 Shiva Baby

Shiva Baby

100
0

Bir uygulama üzerinden buluştuğu orta yaşlı Max ile para karşılığı birlikte olan genç Danielle, aynı gün ailesinin ısrarıyla bir vefatın ardından cenaze sonrası ölü evinde yapılan Yahudi ritüeli Shiva’ya katılmak zorunda kalır. Kalabalık evde hep rakip olarak gösterildiği Maya da vardır. Ama karısı ve bebeğiyle Shiva’ya gelen Max, Danielle için asıl sürprizdir. Kanadalı yönetmen Emma Seligman’ın 2018 tarihli aynı adlı 8 dakikalık kısa filminden uzun metraja çevirdiği Shiva Baby, bir gün içinde ve tek mekanda geçen bir dram. Seligman, tesadüfün iğne deliği ama imkansız da olmayan bir durumdan beslediği filmini, seyirciyi Danielle’in zihnine kapatarak şekillendiriyor. Bu cenaze sonrası etkinliği boyunca kendisine  durmadan ne iş yapacağını, ne zaman evleneceğini, ne kadar zayıfladığını söyleyip duran bir ev dolusu yaşlı insanla kapalı kalması, bir de üstüne sabah birlikte olduğu adamla aynı evde karşılaşması, Danielle’i farklı bir gerilim filmi karakteri haline getiriyor. Seligman, dedikodulardan, sıkboğaz eden boş sohbetlerden, gelecek planları darlamalarından kurduğu diyalog yoğunluğuyla bir yere varmayan ama Danielle için adım adım nefes alma alanlarını daraltan bir atmosfer yaratıyor. Bir de üstüne bu atmosfere Danielle’in dalgalı ruh hali eklenince seyirci için konforlu olmayan bir ortam yaratılıyor.

Danielle’in destekleyici ve anlayışlı ebeveynlere sahip olmasına rağmen hukuk eğitimi için (ki o da aslında Maya’dan çaldığı bir bahane) kendi harcamalarını karşılama amaçlı erkeklerle birlikte olması ve onlardan biriyle hiç beklenmedik bir ortamda karşılaşması bile yeterince dram ve gerilim malzemesi taşırken, Seligman bu malzemeyi dar bir zaman/mekan içine konuşlandırarak ironik biçimde etki alanını genişletiyor. Bu dar alan dezavantajlarının bazılarından kendini kurtaramamış olsa da, bakışmalar, kayıp bir telefon, bir bilezik, bebek ağlaması gibi unsurlarla tansiyonu yüksek tutma avantajı sağlıyor. Danielle’i bu ortamda tekinsiz ve dalgalı hale getiren bir başka etken de, Max’in saygın bir meslek sahibi ve güzel eşi Kim ile tanışması oluyor. Aynı erkeği paylaşıyor olmasının verdiği özgüvenle kafasında kendini Kim ile bir rekabet girdabına sokan, istediği anda kocasını onun elinden alabileceğini kendisine kanıtlamaya çalışan Danielle, yine filmin gerilimini arttıran bazı acemi girişimlerde bulunuyor. Bu acemilikleri ile hazin biçimde yüzleştiğinde, henüz sahip olamadıklarına öfkelendiğinde, belki de yattığı adamın evli çocuklu bir ailesi olduğunu görerek herkesin kendisini içinde görmek istediği evlilik kurumunun yozlaşmış haline tanık olduğunda ise agresifleşip gerilimi tırmandıran iğnelemelere başvuruyor.

Danielle’in sabah birlikte olduğu Max ile, sonradan ortaya çıkacak bir geçmişi olduğu Maya ile, dedikodu ve akıl verme meraklısı aile dostları ile evde köşe kapmaca oynadığı, hiç birinden de tam olarak kurtulamadığı bu sıradan buluşma, yine bu saydıklarımız sayesinde sıra dışı hale gelmeyi başarıyor. Emma Seligman bir yanıyla da Shiva benzeri köklü gelenekleri aslında insanların birbirlerini çekiştirecekleri, iş bağlantıları yapacakları, birbirlerine caka satacakları, gençlere akıl verecekleri buluşmalar olarak gördükleri fırsatlar olarak konumlandırıyor. Yani kimin cenazesinde olduğunu dahi bilmeyen Danielle, bu din temelli toplumsal sıkışıklıkla da köşe kapmaca oynuyor bir yandan. Yaşlıların zombileri andıran yemek yemeleriyle, gençlere Holokost müzesinde çekindikleri fotoğrafları göstermeleriyle, koca bulmayı statü olarak görmeleriyle ömür çürüten varoluşlarından da dem vuran Seligman, adeta bir aile/akraba/din/gelenek terörü yaratarak Danielle’e ve onun nezdinde bize o evi dar ediyor. Üstelik sanki daha iyisini de yapabilirim dercesine finalde bu kaosu başka bir tek mekana sığdırıp iyice daraltarak ve iyice çekilmez hale getirerek meydan okuyor.

Artık hayatın ayrılmaz bir parçası haline gelmiş Shiva gibi yüzlerce gereksiz geleneğin yeni nesil için hiçbir şey ifade etmediğini, eski neslin ise sadece mecburiyetten bu seramonilere katlandığını ya da dini içeriği dışında artık sıradan bir eş dost toplantısı olarak kanıksadıklarını bildiğimiz bir çağdayız. Bu tip bir araya getiren mecburi örf ve adetleri çekilir kılmak adına dedikodu yapma, kendi hayatlarını başkalarının hayatlarıyla karşılaştırma, içten içe aşağılama ve bu şekilde rahatlama fırsatı bulan insanlar için, “birlik beraberlik” ifadesi de samimiyetini yitirmiş vaziyette. Bu göstermelik birlik beraberlik vurgusunun ardında artık buna benzer dini, toplumsal dayatmaların azalarak bitmesi gerektiği gibi bir düşünceyi de bilerek veya bilmeyerek yanında getiren Seligman, Danielle’in içine düştüğü durum hakkında yargılayıcı olmamaya çalışsa da, bunun dini bir seramoni fonunda zor olduğu kabul edilebilir. Bu durumu Danielle’in cinsel özgürlüğü ile dengelemek istemesi de aynı fondan usanmış bir cesaret örneği. Neticede bu gibi kendini farklı açılardan işleyebilen ve seyircisine fikir cimnastiği yaptırabilen iyi bir film Shiva Baby… Kısa versiyonunda da rol alan genç oyuncu Rachel Sennott’un, biraz da oyunculuk eksikliklerinden kaynaklı tutukluluklara rağmen Danielle’in içinde bulunduğu kaotik durumun üstesinden çok iyi geldiğini de belirtmeden geçmeyelim.

Osman Danacı

odanac@gmail.com

Twitter

Önceki makaleNever Rarely Sometimes Always
Sonraki makaleBlind and Hasslich
İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu. Sinema, müzik ve edebiyat, ilgi alanı olmaktan öteye geçmiş, yaşam biçimi olmuş. Geçmişinde radyo programı, bir gazetenin Pazar ekinde albüm eleştirmenliği ve amatör fotoğrafçılık yapmışlığı var. Öğrenciyken Shakespeare, Wordsworth, Austen, Hardy, Lawrence okumanın, Virginia Woolf üzerine bitirme tezi vermenin, önüne gelen her albümü dinlemenin, özellikle 80'leri ve 90'ları türlü komikliği ve dramatikliğiyle yaşamanın sonucu doğan yazma ihtiyacını sinema ve müziğin bünyesinde anlamlandırmaya çalışıyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here