Ana sayfa Haber François Truffaut’tan Burjuva Sineması Üzerine

François Truffaut’tan Burjuva Sineması Üzerine

840
0

(…) Fakat bana şöyle denebilir: “Sizin bunca hafiflikle alay ettiğiniz bu kalite ve geleneğin içinde iş yapmak için çaba harcayan yönetmenlerin hepsine aynı hayranlığı niçin taşımıyoruz? Neden Becker kadar Yves Allegret’ye, Bresson kadar Jean Delannoy’a, Renoir kadar Claude Autant-Lara’ya da hayranlık duymayalım?” Bir “auteur”ler sinemasıyla kalite geleneğinin bir arada varolabileceklerine inanmamı beklemeyin benden. Yves Allegret ve Jean Delannoy, sadece Clouzot’un, Bresson’un birer karikatürüdür. Öte yandan beni, bu kadar övülen bir sinemayı küçümsemeye götüren, skandal yaratma arzusu değildir. Ben halkın La Carrosse D’or, Casque D’or, Les Dames du Bois de Boulogne ve Orphee gibi yeni bakış açılarına sahip eserleri kavrayamamasının nedenini psikolojik gerçekçiliğin haddinden uzun bir süredir varlık göstermesine bağlıyorum. Yaşasın cesaret, kuşkusuz, yine de onu olduğu gibi göstermeli. 1953 yılının sonunda eğer Fransız Sineması’nın cesaret örneklerinin bir bilançosunu yapacak olsam, Orguelleux‘taki kusmuklardan, Le Bon Dieu Sans Confession‘da Claude Laydu’nun kutsal suyu reddetmesinden ya da Du Salaire de la Peur‘daki karakterlerin oğlancılıklarından çok Hulot’un yöntemine, La Rue de L’estrapade‘daki hizmetçinin söylenmelerine, Carrosse D’or‘daki sahneye koyuşa, Madame De‘deki oyuncu yönetimine ve Abel Gance’ın polivizyon denemelerine yer verirdim. Anlaşılacağı üzere bu cesaret örnekleri senaristlere değil sinemacılara, edebiyatçılara değil yönetmenlere ait. Örneğin, kalite geleneğinin çok şaşalı yönetmen ve senaristlerinin komediye el attıklarında karşılaştıkları başarısızlıkları manidar buluyorum; Ferry-Clouzot; Miquette et sa Mere, Sigurd-Boyer; Tous le Chemins Menent a Rome, Scipion-Pagliero; La Rose Rouge, Laudenbach-Delannoy; La Route Napoleon, Aurenche ve Bost-Autant-Lara; L’auberge Rouge veya Occupe-toi d’amelie… Günün birinde senaryo yazmaya çalışmış olan herhangi biri, türlerin en zorunun, en çok iş, yetenek ve alçakgönüllülük gerektiren komedi olduğunu yadsıyamayacaktır.

Hepsi Burjuva…
Psikolojik gerçekçiliğin baskın özelliği onun anti-burjuva arzusudur. Fakat Aurenche ve Bost, Sigurd, Autant-Lara, Allegret burjuva değillerse nedirler? Romandan uyarlanmış her filme gitmekten geri kalmayan milyonlarca okuyucu burjuva değilse nedir? Öyleyse burjuvalar için burjuvalar tarafından yapılan bir anti-burjuva sinemanın değeri nedir? Bilindiği üzere işçiler, onlara yaklaşmayı amaçlandığında bile, sinemanın bu formundan hiç hoşlanmazlar. İşçiler Amants de Brasmort‘un denizcilerinde olduğu gibi, Un Homme Marche dans La Ville‘in dok işçilerinde de kendilerini bulmayı reddediyorlar. Sevişmek için çocukları sahanlığa göndermek gerekli olabilir ama onların aileleri, “teveccühle” de olsa, bunun kendilerine söylenmesinden, özellikle de sinemada, hiç hoşlanmazlar. Eğer halk, edebiyatın aldatmasıyla düşüp kalkmayı seviyorsa, bunu toplumsal kandırmacası altında yapmayı da sever. Filmlerin Paris’teki semtlere göre izlenme oranlarını değerlendirmek oldukça öğreticidir. Farkedilecektir ki popüler kültür, belki de erkekleri Aurenche ve Bost’un zannettikleri gibi değil, “olmaları gerektiği gibi” gösteren küçük, naif yabancı filmleri tercih etmektedir.

Derleyen: Ali Karadoğan, Sanat Sineması Üzerine, De Ki Yayınları, Ankara, 2010, s. 38-39

Önceki makaleOslo, 31. August
Sonraki makaleBlitz
Sinemaya gönül veren bir grup sinefilin kurduğu Avrupa Sineması internet sitesi, Avrupa sinemasını daha geniş kitlelere tanıtmak ve bu filmlerle ilgili ufak da olsa bir tartışma ortamı yaratmak amacıyla kuruldu. Sitenin kuruluş amaçlarından biri de; tür sinemasını da yadsımadan, sinemanın sadece bir eğlence aracı olmadığının vurgusunu yapmak. Metin Erksan’dan bir alıntı yapacak olursak; bilimlerin ve sanatların varoluşlarının sınırları, geçmişin derinlikleri içindedir… Sinema bilim; sinema sanatı ve sinema bilimi kapsamında; sanatsal düşüncenin ve uygulamanın, sinemasal düşüncenin ve uygulamanın, yaratısal düşüncenin ve uygulamanın, görüntüsel düşüncenin ve uygulamanın, çekimsel düşüncenin ve uygulamanın, oluşumunu, gelişimini, dönüşümünü saptar ve oluşturur. Bu nedenle bizler de günümüzde çekilen filmler dışında, geçmişin derinliklerine doğru bir yolculuk yaparak; bu sanatı etkileyen filmleri ve yönetmenleri de tanıtmaya, eleştirmeye ve onların sinemayı nasıl algıladıklarını kavramaya gayret ediyoruz. Bir yandan da sinemanın diğer sanatlarla olan ilişkisini, filmler bağlamında tartışarak; sinemanın diğer sanatlardan ayrı düşünülemeyeceğini savunuyoruz. Bu amaçlarla, birbirinden farklı coğrafyalarda, farklı zamanlarda çekilmiş ve birbirinden farklı türlerde pek çok film eleştirisine yer vermeye çalışıyoruz. Sinemayı bir kültür olarak gören herkesin katılımına da açığız. Arzu edenler mail adresinden bizlere ulaşabilir, yazılarını paylaşabilir ve filmlerle ilgili görüşlerini iletebilir.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here