Ana sayfa Haber Toronto Film Festivali’nde Öne Çıkanlar

Toronto Film Festivali’nde Öne Çıkanlar

650
0

Oscar adaylarının görücüye çıktığı, pek çok filmin dünya prömiyerini gerçekleştirdiği Toronto Film Festivali bu yıl 5-15 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek. 38. Toronto Film Festivali’nin bu yılki açılış filmi ise Wikileaks’in kurucusu Julian Assange’ın hikâyesinden uyarlanan The Fifth Estate olacak.
Festivalde gösterilmesi kesinleşen filmlerden öne çıkanlar ise şu şekilde;
12 Years a Slave (Steve McQueen)
Steve McQueen sanırız son yılların en heyecanla takip edilen yönetmenlerinin başında geliyor. Hunger ve Shame’den sonra McQueen’in çıtayı ne kadar yükselteceğini merakla takip ediyoruz.
Attila Marcel (Sylvain Chomet)
Belleville’de Randevu ve İllüzyonist gibi kendine has animasyonlara imza atan Fransız yönetmen Chomet, Buster Keaton ve Jacques Tati’ye ithaf ettiği yeni filminde, ikilinin anılarından yola çıkarak fantastik bir dünya kuruyor. Yılın en heyecan verici projelerinden biri!
Can a Song Save Your Life? (John Carney)
John Carney ismini mutlaka Park, On the Edge ve Bachelors Walk dizisinden hatırlayanlarınız vardır, ama Carney ismini esas meşhur yapan film kuşkusuz Once’dır. İki müzisyenin hikâyesini sıcak, samimi ve hayatın akışına olabildiğince müdahale etmeden yansıtmaya özen gösteren Carney, yeni filminde de bir müzisyenin hikâyesine odaklanıyor. Başrollerinde Hailee Steinfeld, Keira Knightley, Mark Ruffalo, Catherine Keener ve Mos Def’in yer aldığı çalışmayı da şimdiden bir yerlere not etmekte fayda var.
Dallas Buyers Club (Jean-Marc Vallée)
C.R.A.Z.Y. filminin Kanadalı yönetmeni Jean-Marc Vallée Hollywood’a iyice ısınıyor. The Young Victoria ve Cafe de Flore’dan sonra yönetmen bu kez de Teksaslı elektrikçi Ron Woodroof’un hikâyesine odaklanıyor. Matthew McConaughey, Jennifer Garner ve Jared Leto ise oyuncu kadrosunda dikkat çeken isimler.
Gravity (Alfonso Cuaron)
Alfonso Cuaron’un Venedik Film Festivali’nin de açılış filmi olan yeni çalışması,uzayın derinliklerinde kaybolmuş ikilinin yaşamına odaklanıyor. Bu yılın merakla beklenen bilimkurgularının başına geliyor.
La Grande Bellezza (Paolo Sorrentino)
Ne çekse izleriz dediğimiz, başdöndürücü ve şaşırtıcı mizansen anlayışıyla hepimizi kendisine hayran bırakan, yönetmenliğe merak saranları yeteneğiyle ümitsizliğe sürükleyen İtalyan usta Paolo Sorrentino kariyerinin en iyilerinden biri olarak lanse edilen son filmiyle Toronto’da izleyici karşısına çıkacak. Biz de filmin fragmanını izleye izleye sıramızı heyecanla beklemekteyiz. Türkiye’ye de gelsin artık!
Labor Day (Jason Reitman)
Juno ve Up in the Air gibi filmlerle kendisine kemik bir izleyici kitlesi yapan Jason Reitman, yeni filminde de Kate Winslet, Josh Brolin, Tobey Maguire gibi Hollywood’un şu sıralar en üstünde bulunan oyuncularla birlikte bir taraftan ergenliğin getirdiği sorunlarla mücadele ederken bir taraftan da evin erkeği olmaya çalışıp toplumdan uzaklaşmış annesi Adele’e bakmaya çalışan 13 yaşındaki Henry Wheeler’ın hikâyesini konu ediyor. Winslet’i her ne kadar dul ve depresif anne rolünde görmekten sıkılsak da Reitman’ın hikâye anlatmadaki becerisi filmin radarımıza girmesine sebep oluyor.
Night Moves (Kelly Reichardt)
Old Joy, Wendy and Lucy ve son olarak Meek’s Cutoff ile Amerikan Bağımsızları arasında bir sıçrama yapan Kelly Reichardt, yeni filmi Night Moves’ta eko-terörü konu alan gerilimi ve tansiyonu yüksek bir filme imza atıyor. Reichardt’ın Meek’s Cutoff’ta yaptığına benzer şekilde bir tür filmi yönetip tür filminin klişeleriyle oynayıp oynamayacağı ise merak konusu.
We Are the Best (Lukas Moodysson)
Bir sevindirici haber de İskandinavya’dan! Son yıllarda çektiği filmlerle hayal kırıklığı yaratan İsveçli Lukas Moodysson yeni filmini tamamladı. 1982 yılında, Stockholm’de bir grup çocuğun kurduğu bir punk grubu çevresinde dönen hikâye, Moodysson’ın ilk dönem filmlerine tekrar geri dönüşünü mü müjdeliyor acaba?
American Dreams in China (Peter Chan)
Büyük bütçeli epik savaş filmleri kadar Amerikan tarzı komedileriyle de ünlü Peter Chan yeni filminde
Wong Kar Wai filmlerinin efsane görüntü yönetmeni Christopher Doyle’la işbirliğine gitmiş. Keyifli bir seyirliğin yanında, işçilik olarak son derece parlak bir çalışma olacağı kesin.
August: Osange Country (John Wells)
Amerika’daki dizi sektörünün en parlak isimlerinden olan ve The Grey Zone, The West Wing, Er, Mildred Pierce, Shameless ve Soutland gibi dizilerin yürütücü prodüktörlüğünü üstlenen John Welles, 2010’da yönettiği The Company Men’den sonra bir kez daha kamera arkasına geçiyor. Başrollerde ise Ewan McGregor, Julia Roberts, Meryl Streep, Abigail Breslin, Juliette Lewis, Sam Shephard gibi usta oyuncular yer alıyor.
Mandela: Long Walk to Freedom (Justin Chadwick)
The Other Boleyn Girl filminden de hatırlayacağımız Justin Chadwick bu sefer Nelson Mandela’nın hayat hikâyesini ekrana taşıyor. Mandela isminden dolayı yılın en merak edilesi filmlerinden biri olmaya aday.

Önceki makale12 Years A Slave’in Fragmanı Yayınlandı
Sonraki makaleCamille Claudel 1915 Vizyonda
Sinemaya gönül veren bir grup sinefilin kurduğu Avrupa Sineması internet sitesi, Avrupa sinemasını daha geniş kitlelere tanıtmak ve bu filmlerle ilgili ufak da olsa bir tartışma ortamı yaratmak amacıyla kuruldu. Sitenin kuruluş amaçlarından biri de; tür sinemasını da yadsımadan, sinemanın sadece bir eğlence aracı olmadığının vurgusunu yapmak. Metin Erksan’dan bir alıntı yapacak olursak; bilimlerin ve sanatların varoluşlarının sınırları, geçmişin derinlikleri içindedir… Sinema bilim; sinema sanatı ve sinema bilimi kapsamında; sanatsal düşüncenin ve uygulamanın, sinemasal düşüncenin ve uygulamanın, yaratısal düşüncenin ve uygulamanın, görüntüsel düşüncenin ve uygulamanın, çekimsel düşüncenin ve uygulamanın, oluşumunu, gelişimini, dönüşümünü saptar ve oluşturur. Bu nedenle bizler de günümüzde çekilen filmler dışında, geçmişin derinliklerine doğru bir yolculuk yaparak; bu sanatı etkileyen filmleri ve yönetmenleri de tanıtmaya, eleştirmeye ve onların sinemayı nasıl algıladıklarını kavramaya gayret ediyoruz. Bir yandan da sinemanın diğer sanatlarla olan ilişkisini, filmler bağlamında tartışarak; sinemanın diğer sanatlardan ayrı düşünülemeyeceğini savunuyoruz. Bu amaçlarla, birbirinden farklı coğrafyalarda, farklı zamanlarda çekilmiş ve birbirinden farklı türlerde pek çok film eleştirisine yer vermeye çalışıyoruz. Sinemayı bir kültür olarak gören herkesin katılımına da açığız. Arzu edenler mail adresinden bizlere ulaşabilir, yazılarını paylaşabilir ve filmlerle ilgili görüşlerini iletebilir.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here