Ana sayfa 2000'ler 2008 Turneja

Turneja

1436
0

Turneja

Savaşın anlamsızlığı üzerine absürt bir tiyatro

İçinde Emir Kusturica’nın da bulunduğu “Çek Ekolü”nden gelen yönetmen Goran Markovic, bu ekoldeki yönetmenlerin sıklıkla kullandığı hiciv, ironi ve absürtlük gibi öğeleri “The Tour” filminde daha da öteye götürmüş. Filmin hikâyesini başlı başına bir absürt tiyatro malzemesine dönüştürerek, eleştirilerini bu anlatım yapısının sağladığı imkânlar aracılığıyla gerçekleştirmiş. Romen asıllı Fransız yazar Eugene Ionesco’nun absürt tiyatrosu kadar karanlık bir yanı olan “The Tour”, kimi zaman da tiyatrocuların hümanizmi üzerinden de oldukça duygusal ve etkileyici mizansenler yaratarak Sigmund Freud’un “Şakalar ve Bilinçaltı ile İlişkileri” kitabında belirttiği gibi, aslında şakaların bilinçaltını gün yüzüne çıkardığı teorisini hatırlatıyor.

Belgrad’da yaşayan bir grup tiyatrocunun savaş bölgesinde oyun sergilemek için yola çıkmasıyla başlayan hikâye, yolculuk sırasında tiyatrocuların yaşadıklarıyla da geniş bir arka plan yaratıyor. Bosna Savaşı’nda parçalanan topraklar üzerinde hâkimiyet elde etmek için Sırplar, Hırvatlar ve Müslümanlar birbirleriyle savaşırken bütün bu “anlamsız” savaşın ortasında cepheden cepheye dolaşmak zorunda kalan tiyatro grubunun yaşadıkları, bir anlamda da yönetmenin savaş karşıtı bakış açısını yansıtıyor. Yol kenarlarında patlayan bombalar, etrafı mayınlarla kuşatılmış alanlar ve insan hayatının pamuk ipliğine bağlı olduğu bir keşmekeşin içine düşen tiyatro grubu, aynı zamanda savaşın tarafları olan Sırpların, Hırvatların ve Müslümanların da birbirinden çok farklı olmadığının altını çiziyor. Ufak farklılıklarına rağmen birçok ortak geleneğe sahip bu insanların neden birbirleriyle savaştığını anlamlandırmaya çalışıyor ama savaşın nedeniyle ilgili kesin bir ipucuna ulaşmak mümkün olmuyor. Savaşın başlamasına neden olan faşist yazarlara, rant peşinde koşan siyasilere ve ateşli askerlere eleştiri oklarını doğrultan “The Tour”, bu yüzden bu güruhları filmde özellikle karikatürize ederek sığlıklarını ve bönlüklerini de ortaya çıkarıyor. Savaşın anlamsızlığını absürt sahnelerle gösterirken, savaşın taraflarının ortak noktalarını da hüzünlü tiratlar eşliğinde sunarak savaşın yol açtığı travmalara vurguda bulunuyor. Hırvatların en sevdiği yemeklerin Türk yemekleri oluşu, Müslümanların en sevdiği sanatçıların Sırp oluşu aslında bu üç halkın birbirine ne kadar sıkı sıkıya bağlı olduğunun da en büyük göstergesi.

Parçalanan Yugoslavya’nın önemli oyuncularından olan anne-babası Radu ve Olivera Markovic’e filmini adayan yönetmen, ailesinin kişisel anılardan da faydalanarak savaşın insan üzerinde yol açtığı tahribata dikkat çekiyor. Milliyetlerin aralarındaki ufak farklılıkların, insanları faşizan görüşlere çekmesinin de trajikomik öyküsünü sunuyor. “The Tour”, Freud’un “küçük farklılıkların narsizmi” diye adlandırdığı teorisi üzerinden insanların ortaklığına işaret eden mizansenleriyle, absürtlüğünün altında yatan hümanizmi ve savaş karşıtlığıyla da gönülden bir desteği hak ediyor. Hafifliğine karşın cesur ve sivri dilli olan bu küçük film aslında koca bir insanlık tarihinin de özetini sunuyor.

Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com

Önceki makaleSis ve Gece
Sonraki makaleFrançois Truffaut ve Les Mistons
1983, İstanbul doğumlu. Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema Bölümü'nde yaptı. Altyazı dergisinde sinema eleştirileri yazmaya başladı. 2008’de Avrupa Sineması isimli web sitesini kurdu. 2011-2014 yılları arasında Hayal Perdesi dergisinde web sitesi editörlüğü yaptı ve derginin yayın kurulunda görev aldı. TÜRVAK bünyesinde çıkartılan Cine Belge isimli derginin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. 2012’den beri Sinematek Derneği’nde Film Analizi dersi veriyor. 2013-2019 yılları arasında Türk Sineması Araştırmaları (TSA) projesinde koordinatör yardımcılığı ve içerik editörü olarak görev yaptı. 2018-2020 yılları arasında İstanbul Şehir Üniversitesi'nde ders verdi. 2018-2021 yılları arasında Sinema Yazarları Derneği'nin (SİYAD) genel sekreterliğini üstlendi. Ayrıca Giovanni Scognamillo’nun Gözüyle Yeşilçam(2011), Sinemada Tarih Yazımı (2015), Erol Ağakay: Yeşilçam’a Adanmış Bir Hayat (2015), Oyuncu, Yönetmen, Senarist, Yapımcı Yılmaz Güney (2015)- Burçak Evren'le ortak-, Karanlıkta Işığı Yakalamak: Ahmet Uluçay Derlemesi (2016), Aytekin Çakmakçı: Güneşe Lamba Yakan Adam (2019), Osmanlı’da Sinematografın Yolculuğu (1895-1923) [2020], Derviş Zaim Sinemasına Tersten Bakmak (2021) – Tuba Deniz’le ortak-, Orta Doğu Sinemaları (2021) – Mehmet Öztürk’le ortak-, Türkiye’de Sanat Sineması (2022) isimli kitapları da bulunuyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here