Ana sayfa 2000'ler 2006 Cashback

Cashback

1547
0

cashback
Hep bir ressam olmayı isteyen Ben Willis, acı veren bir ayrılığın sonrasında uykusuzluk çekmeye başlar. Aklını başka şeylerle meşgul etmek ve boş zamanını değerlendirmek için bir süpermarketin gece vardiyasında çalışmaya karar verir. Sekiz saatlik sıkıcı mesai ile baş etmek için, iş arkadaşlarının her biri “zaman takası” adlı sanatta kendilerini geliştirmiştir. Bu markette en büyük düşman insanın saatidir ve ona ne kadar çok bakılırsa zaman o kadar yavaş akar. Saatlerin çabuk geçmesini sağlamak için Ben’in izlediği yol, zamanı durdurmaktır. Bu yolla çevresindeki birçok güzelliğin farkına varan Ben’in ilgisini, özellikle kasiyer Sharon çekecektir.

Moda fotoğrafçılığından gelme İngiliz Sean Ellis, 2004’te Cashback’i önce kısa film olarak çekmiş, 2006’da Oscar’a aday olmuş, çeşitli festivallerde de tam 6 ödül kazanmıştı. Kısa filmleri uzun metraja dönüştürmek ilk bakışta zor görünebilir. Çünkü yaklaşık 20-25 dakikada anlattığınız hikâyenin öncesini, hatta sonrasını da hesaba katmış olmanız gerekebilir. Aceleci davranmak, kısa süre içinde olay ve karakter yığınakları yaparak hantallaşmak mümkündür. Dillendirilen ya da izleyene hissettirilen alt metin güçlü olmalıdır. Kendine has bir disiplini, yine kendine has bir özgürlükle buluşturan kısa filmlerin başarısız olması için bir neden yoktur aslında. İşte bu yüzden sığ kalmış bir sürü kısa film arasından sivrilenler temelde bu yeteneklere sahip olduklarından, kimilerinin 1,5-2 saatte anlatmak için debelendiklerinden daha kısa sürede, daha etkili biçimde anlatma başarısı göstermişlerdir.

Ancak Cashback için durum biraz farklı görünüyor. Çünkü uzun Cashback’ten önce çekilen kısa Cashback’e baktığımızda, karşımızda gayet iyi bir kısa görünüyorken, tersi durumda o kısayı beğenmeme ihtimali de belirebiliyor. Bunun doğal bir sonuç olması şaşırtıcı değildir. Uzun metrajın avantajları da fazladır. Yine de bu avantajları kullanamayan uzatılmış versiyonların hantallaşıp sıkıcılaşması tehlikesine rağmen uzun Cashback bunu tama anlamıyla avantaja çevirmiş bir film.

Haksız rekabet gibi olacak ama tavsiyem önce uzun Cashback’in izlenmesi yönünde. Çünkü Sean Ellis’in senaryosu o kadar derinlikli ve zengin ki, kısa versiyonda aceleye getirilmiş ve sayfaları atlayarak okunmuş bir kitap gibi bulabilirsiniz. Gerçi kısa filmde Ellis bunu hissettirmemeye çalışmış. Uzun versiyona getirilen eleştirilerden biri, böylesi kişisel bir mutluluk, estetik ve anlam arayışının zamanla klişe romantik komediye kayması, bu sayede film boyunca sarfettiği alımlı sözleri tema yönünden havada bırakması yönünde. İşin romantik komediye dönüşmeye başlaması kısmen doğru olsa da, o romantizmin sulandırılmamış ince bir mizahla yıkanması, özellikle Ben’in monologlarında hissedilen sadeleştirilmiş felsefi metnin sağladığı ayrıcalık, Cashback’i geleneksel romantik komedilerden farklı zeminlere kaydırıyor.

Üniversitede sanat bölümü öğrencisi olan Ben’in kız arkadaşından ayrılması, boşluğa düştükten sonra bir süpermarkette işe girmesi, orada tanıştığı Sharon ile yakınlaşması, yanlış anlamalar, komik yan karakterler hepsi kabaca bu geleneği çağrıştırmakta. Ama gerek Ben’in zengin fantezileri, gerekse bize de yansıtılan geçmişinin beslediği olgunlaşmış hayata bakış şekli güçlü yorumlarla şekilleniyor. Bu ciddi, olgun, aynı zamanda şiirsel havaya eklenen komik, hatta karikatürize edilmiş yan karakterlerin sağladığı denge her filmde tutmayabiliyor. Cashback’teki bu kaynaşma filmin ciddiyetine hizmet eder nitelikte ve bir o kadar da eğlenceli. Üstelik tüm bunlar olurken filmin hücrelerine sinmiş hüznün hep hissediliyor olması da bu keyif veren karışıma ayrı bir renk katıyor.

Cashback’in belli bir süre sergilediği dağınık tutumun aslında ne kadar derli toplu olduğunu kanıtlayabilecek zeki bir hamuru var. Kız arkadaşından ayrılan Ben’in hayatında uykusuzlukla birlikte, onunla geçirdiği saatlerin boşa çıkmasıyla bir boş zaman bolluğu belirmesi ve bu boş zamanı süpermarkette çalışarak değerlendirmek istemesinin ardında yatan sebepler biraz tanıdık gelebilir. Harçlığını çıkarmak, kafasını başka uğraşlarla dağıtmak, bir işe yaradığını hissetmek vs. Belki de hepsi. Ama bir anda kucağında 8 boş saat bulan Ben’in esas amacı, o saatleri kendi güzellik algısı ile takas etmek. İlk bakışta bir film teması için fazla zorlama gibi görünse de Sean Ellis, senaryosunu detaylandırdığında verdiği örnekleri stilize bir komedi dramla çok iyi buluşturuyor. Üstelik zaman kavramı ile ilgili söylemek istediklerini sadece Ben ile değil, süpermarkette türlü çılgınlıklarla vakit doldurmaya çalışan elemanlar yanında, mesaisi içinde tüm saatlere bakmayı kendine yasak eden kasiyer Sharon ile de anlatıyor. Üstelik Ellis’in fantezileri arasında zamanı doldurmak kadar durdurmak da var.

Ben’in istediği anda zamanı durdurabilme fantezisi, özellikle uzun süpermarket sekansı ile filmi büyük ölçüde amacına ulaştırıyor. Ben’in etkileyici monoloğuyla ilerleyen bu bölümle amacının kadın bedenine övgü olarak algılanması kaçınılmaz. Bu kadar övgü dolu bir yaklaşımın Cashback’in geneline hâkim görünmesi, Ben dışındaki erkek karakterlerin saf, karikatür ve güvenilmez oluşlarını sivriltse de, zeki ve olgun senaryonun tamamen Ben odaklı olmasından dolayı bir balans söz konusu. Herhangi bir cinsin diğerine olan üstünlüğü sadece güzellik ve estetik anlamında kendini gösteriyor ki, bu üstünlüğün kadında olduğunu hemen her erkek kabul edecektir. Yine de seyirci benzer çıkarımları ve daha fazlasını filmin satır aralarından bulup çıkaracaktır.

Filmin genç ve sevimli oyuncu kadrosu, büyük performanslar sunmasalar da fiziksel görünümleri ve mütevazi oyunculuklarıyla filmi güçlü duruşunu taşıyabilen karakterdeler. Bu açıdan doğallık kozunu da çok iyi kullanabiliyorlar. Zaman zaman üzerinde fazla ağırlık bulunan Ben’in daha diri bir oyuncu tarafından canlandırabileceği düşüncesi belirse de, Sean Ellis’in yarattığı bu atmosfere giren tüm oyuncuların bir süre sonra yakaladıkları sempati zahmetsizce kabul görüyor. Ama Cashback’te yeşerttiği ümitleri, yine yazıp yönettiği 2008 tarihli The Broken adlı kötü bir fantastik gerilimle beklemeye alan Sean Ellis, tek atımlık bir sinemacı olmadığını kanıtlamak zorunda. 2012’de Metro Manila adlı bir gerilimle dönüş hazırlığındaki Ellis, işin içinde “gerilim” olunca kafa karıştırmıyor değil. Oysa onun için şimdilik en iyi tarz Cashback’in naif komedi üslubu gibi duruyor.

Osman Danacı
odanac@gmail.com

Önceki makaleNicolas Winding Refn Röportajı
Sonraki makale7 Avlu Filmi Marmara Üniversitesi’nde Gösterilecek
İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu. Sinema, müzik ve edebiyat, ilgi alanı olmaktan öteye geçmiş, yaşam biçimi olmuş. Geçmişinde radyo programı, bir gazetenin Pazar ekinde albüm eleştirmenliği ve amatör fotoğrafçılık yapmışlığı var. Öğrenciyken Shakespeare, Wordsworth, Austen, Hardy, Lawrence okumanın, Virginia Woolf üzerine bitirme tezi vermenin, önüne gelen her albümü dinlemenin, özellikle 80'leri ve 90'ları türlü komikliği ve dramatikliğiyle yaşamanın sonucu doğan yazma ihtiyacını sinema ve müziğin bünyesinde anlamlandırmaya çalışıyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here