Ana sayfa 2010'lar 2015 Limonata

Limonata

374
0

Leyla ile Mecnun dizisinden tanıdığımız Ali Atay’ın babasına ithaf ettiği ilk uzun metrajlı filmi, ölmek üzere olan babasının isteğiyle hiç tanımadığı kardeşi Selim’i İstanbul’dan alarak babasının yanına götürmeye çalışan Sakip’in komik macerasını anlatıyor. Türk sinemasında sık kullanılan bir arayış klişesi üzerinden ilerleyen yapımın esas özelliği ve seyirciyi kendisine çekecek kısmı ise hikâyesi değil tabii ki. Limonata filmi, Kısaca Ramazan, Leyla ile Mecnun, Ben de Özledim ve Beş Kardeş gibi televizyon dizilerinden seyircinin aşina olduğu mekânların, oyuncuların, diyalogların ve anların hikâyesini yeniden anlatmanın peşinde. Suriçi’ndeki mahalle hayatından başlayarak Makedonya’ya kadar uzanan hikâyenin televizyon aracılığıyla edinilen seyirci kitlesine sesleneceği ve bir karşılık bulacağı kesin. Onur Ünlü, Selçuk Aydemir ve Burak Aksak gibi isimlerin son dönemde ürettiği eserler Yeşilçam’ın yarattığı nostaljik mahalle kültürünü yeniden yaşatma, geleneksel/modern çatışması üzerinden bir yenilmişlik edebiyatı üretme ve arabesk bir damardan yerel değerlerin savunuculuğunu üstlenme gibi bir misyonu da devam ettiriyor. Bahsi geçen dizilerde bunu gözlemlemek mümkün. Geleneksel bir mahalle hayatının yaşandığı eski semtlerde geçen hikâyelerin kahramanları modern şehir yaşantısına uyum sağlayamamış, kendi köşesine çekilmiş, kendi “özel” dünyasında yaşamayı tercih eden tutunamayan karakterlerden oluşuyor. Hayata karşı yenilmişliğin ve tutunamama hâlinin getirdiği melankoli duygusundan beslenen karakterlerin sığınağı ise bakkalı, manavı, balıkçısı, berberi ve kahvehanesiyle eski tip mahalle hayatı oluyor.

Limonata’daki Selim karakteri de tıpkı Burak Aksak’ın yönettiği Bana Masal Anlatma filmindeki karakterler gibi Suriçi’nde yaşıyor. Selim, Şehremini Spor Kulübü’nde futbol oynuyor. Otuz beş yaşına gelmesine rağmen düzenli bir işi yok, tek başına yaşıyor ve öfkesine hâkim olamıyor. Ali Atay ilk yönettiği filmde, beraber çalıştığı kişilerin metinlerinde canlandırmaya alışkın olduğu tarzda bir karakter yaratıyor. Serkan Keskin’in Leyla ile Mecnun dizisindekine benzer çoğunlukla spontane geliştirdiği oyunculuğu ile yaratılan karakterin aşinalık hissi daha da artıyor. Selim biraz Mecnun’dan biraz da Bana Masal Anlatma’nın Rıza’sından besleniyor. İkisinin bir karışımı gibi. Bu, sadece Selim için geçerli bir durum değil aslında. Film, genel olarak bir ekibin ürettiği ortak işlerin devamı niteliğinde. Yeşilçam’daki Arzu Film ekolüne benzer bir ekolü günümüzde de Onur Ünlü ve Burak Aksak ekibi oluşturmuş gözüküyor. Limonata da bu seri üretimin bir parçası.

Son dönemde bahsi geçen isimlerin televizyonda başarıyla uyguladıkları bir formülü sinemaya da taşımaları izlediğimiz filmlerin de uzun metrajlı bir dizi bölümüne benzemesine yol açıyor. Dizilerdeki abartılı oyunculuklar, özensiz ve mekân manzaralarına yapılan yakın plânlarla hazırlanan geçiş mizansenleri, ekran formatına uygun kamera açıları, ritimsizlik gibi bir dizi negatif özellik filmlerde de devam ediyor. Limonata filmi de verdiği aşinalık duygusunun ötesinde, bu handikapları içerisinde barındırıyor. Örneğin Sakip’in filmin başında Selim’i aradığı sahnelerde arka plânda Spagetti Western filmlerini çağrıştıran bir fon müziği, hızlı kesmelerle dinamik bir kurgu kullanılırken, Selim’i bulduktan sonra tempo birdenbire durma noktasına geliyor. Uzun süre diyaloglar ve tekrarlanan espriler üzerine kurulan sekans, öncekilerden bağımsız ilerleyen bir parça gibi filmin genelinden ayrışıyor. Sonra yolculukla birlikte tekrar tempo tavan yapıyor. Aralardaki gaglar, seyirciyi hikâye ve olay örgüsünden uzaklaştırıp anlar ve durumlar üzerine üretilen mizahla eğlendirmeyi amaçlıyor. Filmin en keyifli anları da yine hikâyeden uzaklaşarak bahsettiğimiz dizilere yakınlaştığı anlar oluyor. Bu, aslında Limonata’nın sinema filmi olamamış bir televizyon dizisi kıvamında seyretmesinden kaynaklıyor. Yer yer güldürüyor yer yer dramatik anlar yaratarak özdeşlik duygusunu artıyor ama neticede ekran estetiğinin ötesine çıkamıyor.

 

Barış Saydam

Bar_saydam@hotmail.com

Twitter

Önceki makaleGod Exists, Her Name is Petrunya
Sonraki makaleModa Sinematek’te Film Analizi Atölyesi Başlıyor
1983, İstanbul doğumlu. Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema Bölümü'nde yaptı. Altyazı dergisinde sinema eleştirileri yazmaya başladı. 2008’de Avrupa Sineması isimli web sitesini kurdu. 2011-2014 yılları arasında Hayal Perdesi dergisinde web sitesi editörlüğü yaptı ve derginin yayın kurulunda görev aldı. TÜRVAK bünyesinde çıkartılan Cine Belge isimli derginin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. 2012’den beri Sinematek Derneği’nde Film Analizi dersi veriyor. 2013-2019 yılları arasında Türk Sineması Araştırmaları (TSA) projesinde koordinatör yardımcılığı ve içerik editörü olarak görev yaptı. 2018-2020 yılları arasında İstanbul Şehir Üniversitesi'nde ders verdi. 2018-2021 yılları arasında Sinema Yazarları Derneği'nin (SİYAD) genel sekreterliğini üstlendi. Ayrıca Giovanni Scognamillo’nun Gözüyle Yeşilçam(2011), Sinemada Tarih Yazımı (2015), Erol Ağakay: Yeşilçam’a Adanmış Bir Hayat (2015), Oyuncu, Yönetmen, Senarist, Yapımcı Yılmaz Güney (2015)- Burçak Evren'le ortak-, Karanlıkta Işığı Yakalamak: Ahmet Uluçay Derlemesi (2016), Aytekin Çakmakçı: Güneşe Lamba Yakan Adam (2019), Osmanlı’da Sinematografın Yolculuğu (1895-1923) [2020], Derviş Zaim Sinemasına Tersten Bakmak (2021) – Tuba Deniz’le ortak-, Orta Doğu Sinemaları (2021) – Mehmet Öztürk’le ortak-, Türkiye’de Sanat Sineması (2022) isimli kitapları da bulunuyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here