Ana sayfa 2010'lar 2018 Çocuklar Sana Emanet

Çocuklar Sana Emanet

13
0

Daha çok Japon kültüründe kendisine yer bulan hayalet ve kötü ruh hikâyeleri toplumsal ve kültürel kodlarla, inanç sistemiyle ve gelenekle de yakın bir temas içerisindedir. Japon toplumunda yaşamları sırasında başlarına gelen kötü olaylardan dolayı intikam almak için yeniden dünyaya dönen kötü ruhların hikâyelerine sık sık atıf yapılır. Bu yüzden de kötü ruhları yatıştırmak için çeşitli ritüeller gerçekleştirilir. Edo Dönemi’nde “kaidan” ismi verilen hayalet hikâyeleri kültürün önemli parçalarından biri haline gelir. Kukla gösterilerinden Kabuki tiyatrosundaki öğelere kadar pek çok alanda etkisini gördüğümüz bu tür hikâyelerde kötü ruhların bireysel intikam amacıyla çeşitli kişilere musallat olmalarının yanı sıra dünyaya salgın, açlık ve kuraklık gibi çeşitli felaketler de getirdiklerine inanılır.

Özellikle 1990 sonrasında tüm dünyada ismini duyuran Japon korku sinemasında daha çok kadın ve çocuk karakterlerle özdeşleşen hayalet hikâyelerinde genel olarak baskının ve sıkışmışlığın rol oynadığını, hayalet hikâyelerinin bastırılmış, ötelenmiş ve unutulmaya yüz tutulan kötülükleri ortaya çıkaran metaforik bir rol oynadığını görürüz. Bu açıdan bu tür hikâyelerin patlama yaptığı ve popülerleştiği dönemin Edo Dönemi Japonyası olması hiç de şaşırtıcı değildir. Hayaletler, bir anlamda gündelik hayat içerisinde sesini çıkaramayan kişilerin bastırdıkları öfkenin ve gündelik hayattaki unutulmaya terk edilen kötülüklerin de anlatıcısı olur.

Çağan Irmak’ın son filmi Çocuklar Sana Emanet’te de bir hayalet hikâyesi izleriz. Ancak buradaki hayalet hikâyesi baştan sona bir tür filmi atmosferi yaratmak yerine, hayalet anlatılarındaki metaforik yapıyı görünür kılan bir dramaturji oluşturma çabası içerisindedir. İç mimar olan Kerem, bir trafik kazası geçirir ve kazada eşini kaybeder. Aynı zamanda kazada bir de küçük çocuğun ölümüne neden olur. Hikâye, ölen çocuğun intikam isteyen hayaletiyle Kerem’in yüzleşme hikâyesi gibi başlar. Fakat intikam isteyen hayaletin arkasında başka bir dram daha ortaya çıkar. Yönetmen korku sinemasının alışıldık trüklerini kullanırken, korku sineması ile dramayı birleştirir; farklı türlerin iç içe geçtiği BBC’nin yayınladığı gerilim türündeki mini dizilere benzeyen draması daha çok ön plana çıkan bir yapı ortaya çıkar.

Irmak’ın filmindeki başkarakterin tipik bir yeni üst orta sınıf karakter olması, çok pozitif ve olumlu bir mizaca karşılık karanlık bir geçmişe sahip oluşu ve kökenlerinden uzakta kalışı önemlidir. Kerem’in farklı insanların yaşayacağı evler tasarlamasına karşın kendine ait huzurlu ve mutlu bir eve sahip olamayışının getirdiği ironi filmin geneline de yayılır. Film, Kerem’in görünen dünyası ile bastırdığı “gizli” iç dünyası arasında bir bağ kurarken, toplumsal bilinçdışına da gönderme yapar. Kerem’in geçmişinde karşı karşıya kaldığı olayın mevcut Türkiye gündeminde de uzun süredir tartışılan bir olay olması rastlantı değildir. Zamanlama bakımından değerlendirildiğinde, film sadece bir tür filmi olmanın ötesinde gündem üzerine de kendi perspektifinden bir yorum getirir.

Diğer yanıyla Kerem’in hayalet ile karşılaşmasına giden yolda geçirdiği dönüşüm Irmak’ın filmografisindeki diğer filmlerdeki karakterleriyle de paralellik taşır. Çocuklar Sana Emanet filmi bu açıdan auteur özellikleri gösteren bir yönetmenin filmografisindeki diğer parçalarla da iletişim halindedir. Filmin, yönetmenin diğer filmlerinden farkı yaşanan yüzleşme sahnesinin bir hayalet aracılığıyla gerçekleşmesi, kendisinden ve kendi geçmişinden kaçan Kerem’in neredeyse böyle bir şeye mecbur bırakılmasıdır. Böylece üst orta sınıfların kaçış refleksi, yaşama ve tüketim alışkanlıkları, kökenlerinden kopuşları Kerem’in hikâyesi etrafında toplumsal bir katman da yaratır. Mutlu gözüken bir adamın önce huzursuz bir hâle gelmesi, sonra parayla yaşadığı sorunları aşamaması ve en nihayetinde psikolojik durumunun da bir dışavurumu olarak zincirlere bağlı kalması hikâyenin katmanlarını da görünür kılar.

Çocuklar Sana Emanet hayalet filmleriyle Irmak’ın kendi filmografisini birleştiren, üzerine düşünülmüş bir çalışma olmasının yanı sıra her iki türü de yeterince derinleştirememesi ve yüzeyde akan hikâyede ana karakterin yanındaki yan karakterlerin fazlasıyla silik kalması nedeniyle güç kaybeder. Kerem’in eşiyle ve Assos’la olan ilişkisi, geçmişi ve çevresindekiler hikâyede çok hızlı geçiştirilir. Şifacı kadının bir şaman gibi gösterilmesi, hayalet ya da kötü ruhun “iyi” cinlerle karşı karşıya gelmesi, öte dünyanın ve farklı âlemlerin hangi inanç ve ne tür bir bakış üzerinden kurulduğu gibi çeşitli soru işaretleri anlatıyı da sorunlu bir hâle getirir. Fikir ve yapı olarak ilginç olsa da, son kertede filmin yeterince derinleşemediğini ve temel olarak aldığı iki türün de başat bir örneği olmayı başaramadığını söylemek mümkündür. Bu açıdan bakıldığında film, Çağan Irmak filmografisi içerisinde nüvenin korunarak farklı bir biçimle aktarılmaya çalışıldığı bir deneme olarak ele alınabilir.

 

Barış Saydam

Bar_saydam@hotmail.com

Twitter

Önceki makaleArif v216
Sonraki makaleKalandar Soğuğu
1983, İstanbul doğumlu. Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema Bölümü'nde yaptı. Altyazı dergisinde sinema eleştirileri yazmaya başladı. 2008’de Avrupa Sineması isimli web sitesini kurdu. 2011-2014 yılları arasında Hayal Perdesi dergisinde web sitesi editörlüğü yaptı ve derginin yayın kurulunda görev aldı. TÜRVAK bünyesinde çıkartılan Cine Belge isimli derginin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. 2012’den beri Sinematek Derneği’nde Film Analizi dersi veriyor. 2013-2019 yılları arasında Türk Sineması Araştırmaları (TSA) projesinde koordinatör yardımcılığı ve içerik editörü olarak görev yaptı. 2018-2020 yılları arasında İstanbul Şehir Üniversitesi'nde ders verdi. 2018-2021 yılları arasında Sinema Yazarları Derneği'nin (SİYAD) genel sekreterliğini üstlendi. Ayrıca Giovanni Scognamillo’nun Gözüyle Yeşilçam(2011), Sinemada Tarih Yazımı (2015), Erol Ağakay: Yeşilçam’a Adanmış Bir Hayat (2015), Oyuncu, Yönetmen, Senarist, Yapımcı Yılmaz Güney (2015)- Burçak Evren'le ortak-, Karanlıkta Işığı Yakalamak: Ahmet Uluçay Derlemesi (2016), Aytekin Çakmakçı: Güneşe Lamba Yakan Adam (2019), Osmanlı’da Sinematografın Yolculuğu (1895-1923) [2020], Derviş Zaim Sinemasına Tersten Bakmak (2021) – Tuba Deniz’le ortak-, Orta Doğu Sinemaları (2021) – Mehmet Öztürk’le ortak-, Türkiye’de Sanat Sineması (2022) isimli kitapları da bulunuyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here