Ana sayfa 2010'lar 2014 Neden Tarkovski Olamıyorum

Neden Tarkovski Olamıyorum

35
0

Neden Tarkovski Olamıyorum filminin girişinde film çeken Bahadır isimli bir yönetmeni görürüz. Sahne kurulmuş, her şey hazırlanmış, oyuncular yerlerini almıştır. Bahadır filmi çekmeye başlayacaktır. Ancak sonradan fark ederiz ki, basit bir film için bile gerekli dekor sağlanamaz. Çekimler kesintiye uğrar ve Bahadır büyük bir umutsuzluğa kapılır. Filmin ismine konu olan Tarkovski olmak ya da olamamak durumu da aslında tam buradan çıkar. Bahadır bir yandan idealleri olan, iyi filmler çekmek isteyen bir yönetmen adayıdır ama diğer yandan da hayatını idare edebilmek için piyasa şartlarına boyun eğerek istemediği filmler çekmek zorunda kalır. Sevdiği, etkilendiği ve rol model olarak aldığı bir yönetmenle, onun tam zıddı arasında sıkışmış durumdadır.

Tarkovski burada filmin yönetmeni Murat Düzgünoğlu gibi, kısmen onun özelliklerini taşıyan başkarakteri Bahadır için de bir yüzleşmenin metaforuna dönüşür. Belki aşılması gereken, kıyaslama yapılacak bir eşik değildir; ancak hayatı boyunca ilkelerine sahip çıkarak sadece kendi istediği filmleri çekmesi ve sanatından hiçbir koşulda ödün vermemesi ile ahlâki olarak önemli bir figürdür. Onun istediği filmleri çekmek için uzun süreler beklemesi, yoğun bir emek harcaması ve sineması üzerindeki her türlü tahakkümü ısrarlı bir şekilde reddetmesi, işin ahlâki boyutu açısından Tarkovski’yi bir rol model haline getirir. Dolayısıyla kendi istediği filmleri çekmek ile piyasa şartları arasında sıkışan Bahadır için de bir referans noktasıdır. Filmin temel çatışma noktasını oluşturan, idealler ve piyasa şartları arasındaki ikircikli durumun yarattığı gerilimi film boyunca hissetmek mümkündür.

Bahadır’ın film çekme sürecinde yaşadıklarını ve iç dünyasındaki çatışmayı büyük sözlere başvurmadan, stilize bir üslup geliştirmeden hayatın süregelen sıradanlığı içinde aktaran yönetmen Düzgünoğlu, karakterinin yaşadığı durum ile son dönem sinemamızdaki yönelimleri de paralel bir şekilde beyazperdeye taşır. Bahadır’ın film çekmeden önce bilgisayarında nasıl bir film çekerse destek bulabileceğine dair aldığı notları gördüğümüzde, ana akım ve festival filmi şeklinde ikiye ayrılmış bir sinema endüstrisinin yaşadığı çıkmazlarla da yüzleşiriz. Ana akım sinemada yönetmenler seyircilerin rağbet edebileceği filmleri, mevcut formüller ve klişeler üzerinden anlatırken, “bağımsız filmler” de benzer bir döngünün parçası olur. Yurtiçi ve yurtdışından fon alabilmek, festivallerde yarışabilmek ve film çekebilmek için de belli konuların öne çıktığını düşündüğümüzde, Bahadır’ın tespitlerinin yerinde olduğunu görürüz. Sosyal mesajı olan filmler, Kürt sorununu işleyen yapımlar vb. temalar fon almak ve festivallerde gösterilmek için bir tür ön koşul haline gelmişken, Bahadır üzerinden film bu yapılanmaya alaycı bir şekilde yaklaşır.

Filmin hem Bahadır’ın iç çatışmasında hem de film çekmenin totaliterleştiği bir ortamı resmetmede kullandığı kara mizah, filmin benzerlerinden farklılaşmasında da önemli bir etkendir aynı zamanda. Vavien (2009) ve Bahtı Kara (2009) dışında son dönem sinemamızda fazlaca örneğini görmediğimiz kara mizah filmin alaycı bir şekilde yaklaştığı festival filmlerinden de ayrışmasını sağlar. Bu şekilde Bahadır’ın yaşadığı içsel çatışma karanlık bir atmosferde seyreden, boğucu bir entelektüel bunalımına dönüşmekten kurtulur. Karakterin ne kadar dibe vursa da hayata tutunması, hayata karşı bir direniş şekli geliştirebilmesi ve kendisiyle dalga geçebilmesi anlatıyı da karamsarlıktan uzaklaştırır. Karakterin içinde bulunduğu durumda teslimiyetçi davranarak sinik bir adama dönüşmemesi, filmin finalinde istediği filmi çekemeyen Bahadır’ın kendi yüzleşmesini gerçekleştirdiğine de işaret eder. Yönetmenlik kariyerine başlarken ilk raundu kaybeden Bahadır, bunun karşılığında mücadele etme ve tutunma anlamında ise bir merhale kaydeder. Neden Tarkovski Olamıyorum bu merhalenin anlatımı ve bir yönetmenin kendi ahlâki değerlerini sorgulaması açısından dikkat çeker. Sorun Tarkovski olmaktan ya da olamamaktan ziyade, ilkelerine bağlı kalıp kalamama sorunudur. Filmin bu noktada kolay bir cevap vermektense, sorunun çetrefilliğiyle seyirciyi yüzleştirmekten çekinmediğini de belirtelim.

 

Barış Saydam

Bar_saydam@hotmail.com

Twitter

Önceki makaleMustang
Sonraki makaleHoly Motors
1983, İstanbul doğumlu. Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema Bölümü'nde yaptı. Altyazı dergisinde sinema eleştirileri yazmaya başladı. 2008’de Avrupa Sineması isimli web sitesini kurdu. 2011-2014 yılları arasında Hayal Perdesi dergisinde web sitesi editörlüğü yaptı ve derginin yayın kurulunda görev aldı. TÜRVAK bünyesinde çıkartılan Cine Belge isimli derginin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. 2012’den beri Sinematek Derneği’nde Film Analizi dersi veriyor. 2013-2019 yılları arasında Türk Sineması Araştırmaları (TSA) projesinde koordinatör yardımcılığı ve içerik editörü olarak görev yaptı. 2018-2020 yılları arasında İstanbul Şehir Üniversitesi'nde ders verdi. 2018-2021 yılları arasında Sinema Yazarları Derneği'nin (SİYAD) genel sekreterliğini üstlendi. Ayrıca Giovanni Scognamillo’nun Gözüyle Yeşilçam(2011), Sinemada Tarih Yazımı (2015), Erol Ağakay: Yeşilçam’a Adanmış Bir Hayat (2015), Oyuncu, Yönetmen, Senarist, Yapımcı Yılmaz Güney (2015)- Burçak Evren'le ortak-, Karanlıkta Işığı Yakalamak: Ahmet Uluçay Derlemesi (2016), Aytekin Çakmakçı: Güneşe Lamba Yakan Adam (2019), Osmanlı’da Sinematografın Yolculuğu (1895-1923) [2020], Derviş Zaim Sinemasına Tersten Bakmak (2021) – Tuba Deniz’le ortak-, Orta Doğu Sinemaları (2021) – Mehmet Öztürk’le ortak-, Türkiye’de Sanat Sineması (2022) isimli kitapları da bulunuyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here