Ana sayfa 2010'lar 2011 Midnight in Paris

Midnight in Paris

837
0

Woody Allen son filminde Avrupa yolculuğuna devam ediyor. Paris’e nişanlısı ve onun ailesiyle gelen Amerikalı senaryo yazarı Gil, bu şehre ve özellikle “Altın Çağ” olarak gördüğü 1920’li yılların Paris’ine büyük hayranlık duymaktadır. Nişanlısı ve arkadaşları tarafından antisosyal ve şimdiki zamanla başa çıkamadığı için geçmişe özlem duyan birisi olarak görülen Gil, yazmakta olduğu romanının ne kadar iyi olduğu konusunda da kuşkuludur. Bir gece saatler geceyarısını gösterdiğinde Paris sokaklarını arşınlamakta olan Gil, gerçekten de 1920’li yılların Paris’ine döner. Hemingway, Fitzgerald, Picasso, Matisse ve Gertrude Stein ile tanışır. Kahramanımız kısa süre içinde bu hayali yaşamıyla gerçek yaşamını karıştırmaya başlar. Hatta işi bu hayallerinden birinde tanışarak âşık olduğu Picasso’nun sevgilisi Adriana’ya nişanlısının elmas küpelerini hediye etmeye çalışmaya kadar vardırır. Gil bu esnada Ernest Hemingway’in eleştirisine tek güvendiği kişi olan Stein’a kitabını okuması için vermeyi de başarır. Stein da ona kitabı beğendiğini söyler, kendisini diğer ‘büyük’ yazarlardan aşağı görmemesini tavsiye eder.

Klasik Woody Allen filmlerinde olduğu gibi Gil, yönetmenin bu sefer ‘genç’ bir kopyasını temsil ediyor. Kıyafetleri bile aynı Allen. Aynı zamanda bir caz müzisyeni de olan yönetmen, bu filmde de caz, özellikle Cole Porter sevgisini karakterine de aşılamış. Bana kalırsa klasik Woody Allen filmlerine en yakını olduğu için ve benim de ilham verici bulduğum bir döneme referans verdiği için, Paris’te Geceyarısı Allen’in Avrupa filmleri serisinin en iyisi. Ünlü yönetmenin en iyi becerdiği iş olan ‘özgüven bunalımı yaşayan sanatçı’yı tasvir etme başarısı, Paris kentinin şiirsel havasıyla birleşince ortaya başarılı ve zevkle izlenen bir film çıkmış.

Umut Hanioğlu

umutable@gmail.com
Önceki makaleLynne Ramsay Röportajı
Sonraki makaleVenedik’te Shame Ödül Kazandı
İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu. Sinema, müzik ve edebiyat, ilgi alanı olmaktan öteye geçmiş, yaşam biçimi olmuş. Geçmişinde radyo programı, bir gazetenin Pazar ekinde albüm eleştirmenliği ve amatör fotoğrafçılık yapmışlığı var. Öğrenciyken Shakespeare, Wordsworth, Austen, Hardy, Lawrence okumanın, Virginia Woolf üzerine bitirme tezi vermenin, önüne gelen her albümü dinlemenin, özellikle 80'leri ve 90'ları türlü komikliği ve dramatikliğiyle yaşamanın sonucu doğan yazma ihtiyacını sinema ve müziğin bünyesinde anlamlandırmaya çalışıyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here