Ana sayfa 2010'lar 2012 To the Wonder

To the Wonder

1606
0


Terence Malick Hayat Ağacı (The Tree of Life) filminin izinden giden yeni çalışması Aşkın İzleri (To the Wonder)’nde, dört karakterin hikâyesi üzerinden genel olarak bireyin duygusal iniş çıkışlarına, anılara ve nihayetinde insan doğasının kırılganlığına ve acizliğine odaklanıyor.
Malick edebiyatta Joyce ve Woolf’un yaptığı gibi, karakterlerinin bilinç akışlarını ve iç dünyalarını olduğu gibi ekrana yansıtmaya çalışan, belirli bir nedensellikle birbirine bağlanma gibi bir amaçla hareket etmeyen episodik bir anlatımı benimsiyor. Dört ayrı dilde karakterlerin monologlarıyla iç dünyalarına girdiğimiz yapımda, sesler ile görüntülerin çizgisel bir şekilde birbirlerini tamamlamaması Malick’in modernist tavrını biçim olarak da sinemasına uygulamasından kaynaklanıyor. Ne sesler ve sözler görüntüleri anlamlandırıyor ne de görüntüler sözler üzerine bir çağrışımda bulunuyor. Malick bizi insanın bilinç düzeyinin üç ayrı evresinde mistik ve metafizik bir gezintiye çıkarıyor.

Malick’in kamerası her bir karakterin zihninde bizi ayrı bir yolculuğa çıkarsa da, bütün karakterleri birbirine ve karakterleri de içinde bulundukları dünya bağlayan görünmez güç ise aşk oluyor. Erkek ve kadın arasındaki aşk kadar, Malick birey ve Tanrı (yaratıcı) arasındaki aşkla da ilgileniyor. Bizim çevremizi kuşatan daha büyük bir aşkın olduğunu ve aslında hepimizin o aşkla birbirimize bağlı olduğumuzu yarattığı metafizik evren aracılığıyla ifade ediyor. Bu noktada, Hayat Ağacı’nda olduğu gibi Aşkın İzleri de insan ve doğa arasındaki diyalektik ilişkiden güç alıyor ve insanı doğa üzerinden anlamlandırıyor.
Filmin temel çatışması insanın aşkı, sevgiyi ve inancı bir noktadan sonra tartışması ve bu duyguları yönlendirebileceği bir form araması üzerine kuruluyor. Marina’nın Neil’a olan aşkını, pederin de Tanrı’ya olan inancını ve sevgi arayışını bu doğrultuda düşündüğümüzde, Malick’in aşkı daha geniş bir perspektifle ele alarak, ona yüklediği metafizik boyutu da kavrıyoruz. Malick’in 98 yılında kaybettiği eşine adadığı film, bu şekilde yitirilmiş bir aşkın, duygusal hezeyanların ve bitmeyen sevgi arayışının bir izdüşümü olmaktan çıkarak, bireyi metafizik bir yolculuğa zorluyor ve katmanlı yapısıyla daha derinlikli bir düzeye geçiyor.
Tiglon film dağıtımıyla Calinos Film tarafından 8 Mart’ta gösterime girecek filmi Hayat Ağacı’nı sevenlere tavsiye ederek, filmle ilgili görüşlerimizi burada noktalayalım.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com

Önceki makaleHayal Perdesi’nin Yeni Sayısı Yayında
Sonraki makaleMustafa
1983, İstanbul doğumlu. Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema Bölümü'nde yaptı. Altyazı dergisinde sinema eleştirileri yazmaya başladı. 2008’de Avrupa Sineması isimli web sitesini kurdu. 2011-2014 yılları arasında Hayal Perdesi dergisinde web sitesi editörlüğü yaptı ve derginin yayın kurulunda görev aldı. TÜRVAK bünyesinde çıkartılan Cine Belge isimli derginin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. 2012’den beri Sinematek Derneği’nde Film Analizi dersi veriyor. 2013-2019 yılları arasında Türk Sineması Araştırmaları (TSA) projesinde koordinatör yardımcılığı ve içerik editörü olarak görev yaptı. 2018-2020 yılları arasında İstanbul Şehir Üniversitesi'nde ders verdi. 2018-2021 yılları arasında Sinema Yazarları Derneği'nin (SİYAD) genel sekreterliğini üstlendi. Ayrıca Giovanni Scognamillo’nun Gözüyle Yeşilçam(2011), Sinemada Tarih Yazımı (2015), Erol Ağakay: Yeşilçam’a Adanmış Bir Hayat (2015), Oyuncu, Yönetmen, Senarist, Yapımcı Yılmaz Güney (2015)- Burçak Evren'le ortak-, Karanlıkta Işığı Yakalamak: Ahmet Uluçay Derlemesi (2016), Aytekin Çakmakçı: Güneşe Lamba Yakan Adam (2019), Osmanlı’da Sinematografın Yolculuğu (1895-1923) [2020], Derviş Zaim Sinemasına Tersten Bakmak (2021) – Tuba Deniz’le ortak-, Orta Doğu Sinemaları (2021) – Mehmet Öztürk’le ortak-, Türkiye’de Sanat Sineması (2022) isimli kitapları da bulunuyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here