Ana sayfa 2010'lar 2011 Melancholia

Melancholia

1009
0


Lars Von Trier son filmi Melancholia ile karamsar sularda gezinmeye devam ediyor. Örümcek Adam filmlerinden hatırladığımız Kirsten Dunst’ın Justine rolünde depresif ve umutsuz bir karakter yaratan yönetmen sanki Justine karakterinde kendisini anlatıyor. Justine’in Fransız yazar Marquis De Sade’ın romanlarından birinin adı olması da ilginç bir ayrıntı. Hikâyede eksik ve kafa karıştıran birçok öğe var. Örneğin Justine’in depresif hâli sadece ‘hayat çok kötü’, ‘herşey kötülük üzerine kurulu’ gibi soyut düşüncelere sahip olmasına indirgenmiş. Justine’in düğününde patronunun peşine bir ajan takarak işle ilgili kızcağızı sürekli sıkıştırması da bana biraz abartılı geldi. Adam kafayı o kadar işle bozmuş ki düğününde bile kızı rahat bırakmıyor ve bir reklam kampanyası için bulacağı slogan için Justine’i sıkıştırıyor. Patron rolünde Stellan Skaarsgard ve Justine’in annesi rolünde Charlotte Rampling hep benzer rollerle karşımıza çıktıklarından olacak, artık biraz komik ve sıkıcı oluyorlar. Justine sonunda patlayarak patronuna duygularını açık açık söyleyince adamın düğünü hışımla terketmesi anlaşılır da kocası olacak adamın gidişi ne oluyor?

Trier’in kurucularından olduğu Dogma açısından baktığımızda el kamerası hissiyatı veren kamera kullanımı ve doğal ışık bir noktaya kadar işe yarıyor. Fakat özellikle son sahnelerde Melancholia gezegeninin belirgin olduğu bölümlerde özel efektler ve yapay ışık kullanımı tavan yapıyor. Dogma da bir yere kadar tabii. Filmin bence görsel anlamda en doyurucu bölümü baştaki yavaş çekimler eşliğindeki Tristan ve Isolde operasından müziğin çalındığı bölümler. Bu görüntüler filmde olacakların öngörüsü işlevini görüyor. Sonuç olarak Trier’in mesela bir Dancer in the Dark gibi seyirciyi avucunun içine alan bir film yapamadığı ortada. Seyirciye uzak ve mesafeli duran bir film Melancholia. Hikâyeyle ilgili soru işaretleri izlemeyi daha da zorlaştırıyor.

Umut Hanioğlu
umutable@gmail.com

Önceki makaleCatherine Breillat Röportajı
Sonraki makaleGelecek Uzun Sürer’in Galası Toronto’da Yapıldı
Sinemaya gönül veren bir grup sinefilin kurduğu Avrupa Sineması internet sitesi, Avrupa sinemasını daha geniş kitlelere tanıtmak ve bu filmlerle ilgili ufak da olsa bir tartışma ortamı yaratmak amacıyla kuruldu. Sitenin kuruluş amaçlarından biri de; tür sinemasını da yadsımadan, sinemanın sadece bir eğlence aracı olmadığının vurgusunu yapmak. Metin Erksan’dan bir alıntı yapacak olursak; bilimlerin ve sanatların varoluşlarının sınırları, geçmişin derinlikleri içindedir… Sinema bilim; sinema sanatı ve sinema bilimi kapsamında; sanatsal düşüncenin ve uygulamanın, sinemasal düşüncenin ve uygulamanın, yaratısal düşüncenin ve uygulamanın, görüntüsel düşüncenin ve uygulamanın, çekimsel düşüncenin ve uygulamanın, oluşumunu, gelişimini, dönüşümünü saptar ve oluşturur. Bu nedenle bizler de günümüzde çekilen filmler dışında, geçmişin derinliklerine doğru bir yolculuk yaparak; bu sanatı etkileyen filmleri ve yönetmenleri de tanıtmaya, eleştirmeye ve onların sinemayı nasıl algıladıklarını kavramaya gayret ediyoruz. Bir yandan da sinemanın diğer sanatlarla olan ilişkisini, filmler bağlamında tartışarak; sinemanın diğer sanatlardan ayrı düşünülemeyeceğini savunuyoruz. Bu amaçlarla, birbirinden farklı coğrafyalarda, farklı zamanlarda çekilmiş ve birbirinden farklı türlerde pek çok film eleştirisine yer vermeye çalışıyoruz. Sinemayı bir kültür olarak gören herkesin katılımına da açığız. Arzu edenler mail adresinden bizlere ulaşabilir, yazılarını paylaşabilir ve filmlerle ilgili görüşlerini iletebilir.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here