Ana sayfa Haber 32. İstanbul Film Festivali’nde Öne Çıkan Filmler

32. İstanbul Film Festivali’nde Öne Çıkan Filmler

1019
0


İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından AKBANK sponsorluğunda düzenlenecek 32. İstanbul Film Festivali için geri sayım başladı. Her yıl yaklaşık 150 bine ulaşan izleyicisiyle Türkiye’nin en büyük sinema etkinliği olan İstanbul Film Festivali’nin programı her zaman olduğu gibi bu yıl da dopdolu.
İstanbul Film Festivali’nin otuz ikincisi, 30 Mart–14 Nisan tarihlerinde yapılacak. Programındaki filmlerin niteliği ve çeşitliliğiyle önder konumunu koruyan İstanbul Film Festivali, bu yıl da sinemaseverlere 20’nin üzerinde bölümde 200’ü aşkın filmin yanı sıra usta sinemacıların katılacağı söyleşiler, atölye çalışmaları ve sinema dersleriyle dolu iki hafta vaat ediyor.
Festival bu yıl 2012 ve 2013’ün nitelikli yapımlarından sinemanın unutulmaz klasiklerine, usta yönetmenlerin başyapıtlarından Ocak ayında Sundance ve Şubat’ta Berlin Film Festivali’nde prömiyerleri yapılan filmlere, Altın Lale ve FACE yarışmalarından belgeseller ve çocuk filmlerine uzanan geniş bir yelpazede izleyicilerle buluşacak.
Festivalin programından öne çıkanlar:
Carlos Reygadas Özel Bölümü
Ünlü yönetmen Carlos Reygadas’ın filmleri 32. İstanbul Film Festivali’nde! Festivalde yönetmenin tüm uzun metraj filmleriyle birlikte iki kısa filmi de gösterilecek. Festivalin konuğu olarak İstanbul’a gelecek Carlos Reygadas, sinema dersi vererek izleyicilerle de buluşacak.
Festivalde yönetmenin 2002 yapımı filmi Japan, 2005 yapımı filmi Battle in Heaven, 2007’de Cannes Film Festivali’nde Jüri Ödülü alan filmi Silent Light ve yönetmene 2012’de yine Cannes Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandıran son filmi Post Tenebras Lux’un yanı sıra kısa filmleri Maxhumain ve Prisoneros da gösterilecek.
Cennet Üçlemesi
Dog Days, Import-Export gibi ödüllü filmlerin ve Ulusun Hali gibi belgesellerin tartışmalı yönetmeni Ulrich Seidl’ın, aynı ailedeki üç kadının çıktığı farklı tatiller üzerinden kurguladığı “Cennet Üçlemesi”, Şubat ayında Berlin Film Festivali’nde prömiyerini yapan son bölümü de dahil olmak üzere festivalde gösterilecek. Üçleme, cennetin dünyevi aşkta olduğuna inanan ve Kenya’ya tatile giden Teresa’yı izleyen Paradise: Love ile açılıyor. Üçlemenin ikinci filmi Paradise: Faith ise tatilini Venedik’te kapı kapı gezerek misyonerlik yapan dindar Anna Maria’yı anlatıyor. Son bölüm Paradise: Hope, aynı ailenin tatilini zayıflama kampında geçiren genç kızlarını izliyor. Sert ve gerçekçi bakış açılarıyla üç filmin de festival gösterimleriyle yeni tartışmalar yaratacağı kesin.

Stoker
“İntikam Üçlemesi”yle tanınan Koreli yönetmen Park Chan-Wook’un ilk Hollywood çalışması olan Stoker bir genç kızın annesi ve gizemli ama çekici amcası arasındaki aşk üçgeninin karanlık yüzünü anlatıyor. Filmin oyuncu kadrosunda Nicole Kidman, Albert Nobbs, Restless ve Jane Eyre gibi birçok filmde yıldızı parlayan Avustralyalı güzel oyuncu Mia Wasikowska ve A Single Man’daki performansıyla dikkat çeken Matthew Goode yer alıyor. Prömiyerini Sundance’de yapan Stoker’ın senaryosu Prison Break dizisiyle ünlenen oyuncu Wentworth Miller’a ait.
The Place Beyond the Pines
Blue Valentine ile tanınan yönetmen Derek Cianfrance’in son filmi The Place Beyond the Pines, “Akbank Galaları”nın merakla beklenen filmlerinden. Drive filmindeki gibi yine sürücü rolünde karşımıza çıkacak Ryan Gosling’e filmde Hangover ve Silver Linings Playbook ile kendine büyük bir hayran kitlesi edinen Bradley Cooper, Eva Mendes ve Ray Liotta eşlik ediyor. İlk kez Toronto Film Festivali’nde görücüye çıkan film, sinemaseverlerden tam not almayı başardı.
An Episode in the Life of an Iron Picker
2001’de No Man’s Land ile Oscar kazanan ve başarısını önce Cirkus Colombia ardından da Hell ile perçinleyen Danis Tanovic’in son filmi An Episode in the Life of an Iron Picker, Berlinale’de Jüri Özel Ödülü’nün sahibi oldu. Nazif Mujić’e Berlinale’de En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandıran film, karısının zorunlu kürtaj ameliyatı için atık metal toplayan bir adamla ailesinin cesaret ve umut öyküsü anlatıyor.

Spirit of ‘45
Ken Loach’ın, prömiyerini Berlin Film Festivali’nde yapan ve büyük beğeni toplayan belgeseli Spirit of ‘45, festivalin kaçırılmayacaklarından. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından İngiltere’de esen umut rüzgarlarının vahşi kapitalizmle yok oluşunu anlatan Spirit of ‘45, dönemin tanıklarının anlatılarıyla arşiv görüntülerinden oluşuyor. En son Glasgow komedisi The Angels’ Share filmi Filmekimi’nde gösterilen Ken Loach bu yeni filminde İngiltere’nin birlik ruhuyla savaşın yıkıntıları arasından çıkışının izini sürüyor.
At Any Price
At Any Price, şehirleşme, rekabet ve sanayileşme gibi olgulara değinen bir baba-oğul ilişkisini anlatıyor. Yönetmenliğini, Roger Ebert tarafından “on yılın en iyi yönetmeni” sözleriyle övülen İran asıllı Ramin Bahrani’nin yaptığı At Any Price’nin ilk gösterimleri Venedik ve Toronto Film Festivalleri’nde yapıldı. Heather Graham’ın da kadroda yer aldığı filmde baba ve oğlu Dennis Quaid ve Zac Effron canlandırıyorlar.

Love Is All You Need
Yönetmenliğini Susanne Bier’in yaptığı Love Is All You Need, aşk ve mizah dolu bir film. Kanser olduğunu öğreninceye kadar sıradan bir hayat süren bir kadın ile karısının ölümü yüzünden tüm dünyayı suçlayan dul bir adamın, çocuklarının düğünü için gittikleri İtalya’da tanışması üzerine başlayan film aile, aşk ve mutluluğun gerçek değerini sorguluyor. Prömiyerini Venedik’te yapan bu kıpır kıpır romantik komedinin başrollerini Pierce Brosnan, Kim Bodnia ve Trine Dyrholm paylaşıyor.
Beautiful 2012
Dört önemli Asyalı yönetmen Kim Tae-Yong, Gu Changwei, Tsai Ming-Liang ve Ann Hui’nin dört kısa filminden oluşan Beautiful 2012, yaşam, ölüm ve mutsuzluk üzerinden güzellik kavramını sorguluyor. Kim Tae-yong’un filmi You Are More than Beautiful, Tsai Ming-Liang’ın Walker, Gu Changwei’nin Long Tou ve Ann Hui’nin My Way adlı kısa filmlerinden oluşan Beautiful 2012, izleyiciyi Çin, Güney Kore, Hong Kong ve Tayvan’da arasında bir yolculuğa çıkarıyor.

Mekong Hotel
2010 yılında Uncle Boonmee filmiyle Cannes’da Altın Palmiye kazanarak büyük ses getiren Taylandlı yönetmen ve video sanatçısı Apichatpong Weeresethakul’un son filmi Mekong Hotel, gerçek ile kurmaca arasında gidip gelen, bu dünyadan öbür dünyaya geçiş yapan bir duygu ve düşünce egzersizi. Sinema dünyasının son zamanlardaki en kendine has seslerinden Weeresethakul, filmde vampiri andıran anne ile kızı ve genç aşık ile nehir arasındaki bağı özgün tarzıyla anlatıyor. Mekong Hotel aynı zamanda, Weeresethakul’un Mekong Nehri kıyısındaki bir otelde 2002’de hazırladığı, yüksek bütçesi yüzünden gerçekleşemeyen Ecstasy Garden projesi için ekibiyle yaptığı provayı da ekrana aktarıyor. Apichatpong Weeresethakul, 2001’de İstanbul Bienali’ne de sanatçı olarak katılmıştı.
Goltzius And The Pelican Company
Tabuları yıkan sinemacı Peter Greenaway, Goltzius And The Pelican Company ile bu kez seks, din ve sanatın iç içe geçtiği üç katmanlı bir film sunuyor. Yönetmenin Rembrandt’ın etrafındaki komployu anlattığı Nightwatching ile başladığı “Hollandalı Ustalar” üçlemesinin ikinci filmi olan Goltzius And The Pelican Company, 16. yüzyılda yaşamış baskı ve gravür ustası Hendrik Goltzius’u izliyor. 2012 Roma İnternet Eleştirmenleri En İyi Film Ödülü’nü alan film, Goltzius’un, zina, ensest, aldatma, pedofili, fahişelik ve ölüsevicilikten oluşan altı cinsel tabuyu sahnelemesini konu alıyor.

Hayatboyu
İlk filmi Köprüdekiler, 28. İstanbul Film Festivali’nde “Ulusal Yarışma”da Altın Lale Ödülü’nü alan Aslı Özge’nin ikinci filmi Hayatboyu da “Uluslararası Yarışma”da Altın Lale için yarışacak. Hayatboyu, birbirinden kopamayan ama duygusal bakımdan tıkanan, biri sanatçı biri mimar, evli bir çiftin hikâyesini anlatıyor. Şubat ayında Berlin Film Festivali’nin “Panorama” bölümünde ilk gösterimi gerçekleştirilen filmin başrollerini Defne Halman ve Hakan Çimenser paylaşıyor.

Camille Claudel 1915
“Uluslararası Yarışma”nın bir diğer filmi, ödüllü yönetmen Bruno Dumont’un, Fransız kadın heykeltıraş Camille Claudel’in akıl hastanesindeki günlerini konu edindiği filmi Camille Claudel, 1915. Filmde sanatçıyı, Avrupa sinemasının yıldızlarından Juliette Binoche canlandırıyor. Film Şubat ayında Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışmıştı.
Foxfire
The Class / Sınıf filmi ile Altın Palmiye Ödülü kazanan Laurent Cantet’in ikinci İngilizce filmi Foxfire / Can Ateşi, Amerikan yazar Joyce Carol Oates’in Türkçeye de Can Ateşi adıyla kazandırılan Foxfire: Confessions of a Girl Gang romanının uyarlaması. 1950’lerde erkek egemen, şiddet ve gerilim dolu bir ortama dönüşen New York’ta, beş cesur genç kızın oluşturdukları çete, kadın isyanını çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor. Laurent Cantet, festivalin konuğu olarak İstanbul’a gelecek ve filminin gösterimine katılacak.
Closed Curtain
İran’ın yasaklı sinemacılarından Cafer Panahi’nin, yine gizlice ve yetkililerden izin almadan çektiği son filmi Closed Curtain / Perde, Berlin Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü’ne layık görüldü. Film çekmesi 20 yıl boyunca yasaklanan Panahi’nin, ortak yönetmen Kamboziya Partovi ile birlikte çektiği Perde, hayat, gerçeklik ve film çekmek hakkında fikirler yürütürken, hem film türleri hem de öykü içinde öyküler arasında geziniyor.
In the Name of…
Yönetmenliğini Malgoska Szumowska’nın yaptığı ve Berlin’de Teddy Ödülü kazanan In The Name Of / …Adına, memleketi Polonya’da özellikle din ve cinsellik konularında büyük tartışmalara yol açtı. Film, küçük bir kasabaya atanan genç bir rahibin eşcinsel ilgileri yüzünden suçlanışının hikâyesi. Altın Lale Uluslararası Yarışma’nın bu yılki jüri üyelerinden yönetmen Malgoska Szumowska ve filmin oyunculardan Mateusz Kosciukiewicz, filmin festivaldeki gösterimine katılacaklar.

Suspension of Disbelief
Usta yönetmen Mike Figgis’in son filmi Suspension of Disbelief / Gördüğüne İnan, festivalin merakla beklenenlerinden. Gerçeklikle hayal arasında geçişlerle örülü, senaryoyla gerçek hayatın birbirine karıştığı bu psikolojik gerilim, Mulholland Dr. / Mulholland Çıkmazı ve Black Swan / Siyah Kuğu gibi modern klasiklerle kıyaslanan postmodern bir cinayet filmi.

Seanslar
Festivalin gösterimleri Beyoğlu’nda Atlas, Beyoğlu, Pera Müzesi, Nişantaşı’nda Nişantaşı CityLife (City’s), Ortaköy’de Feriye ve Kadıköy’de Rexx olmak üzere 6 salonda yapılacak.
Filmlerin gösterim seansları 11.00, 13.30, 16.00, 19.00 ve 21.30. Festivalin büyük ilgi gören “Geceyarısı Çılgınlığı” bölümünde bu yıl da her cumartesi gecesi 24.00’te yüksek gerilimli bir film gösterilecek. 
Biletler
32. İstanbul Film Festivali’nin biletleri 16 Mart Cumartesi günü 10.00’da satışa çıkacak. Sinemaseverler biletlerini Atlas, Beyoğlu ve Rexx sinemalarında açılacak gişelerden, Biletix satış noktalarından, Biletix çağrı merkezinden (0216 556 98 00) ve Biletix web sitesinden (www.biletix.com) satın alabilecekler.
Festivalde bilet fiyatları, tam 15 TL, öğrenci ile 65 yaş ve üstü sinemaseverler için 10 TL olacak. Festivalde hafta içi gündüz seanslarındaki indirimli fiyat uygulaması bu yıl da devam edecek; hafta içi gündüz seansları tüm filmler için yalnızca 5 TL.
Lale Kart sahipleri her zaman olduğu gibi biletlerini öncelikli ve indirimli alabilecekler. Lale Kart üyeleri için indirimli ön satış dönemi 12 Mart’ta başlayacak.12 Mart’ta Siyah Lale üyeleri, 13, 14 ve 15 Mart’ta Beyaz, Kırmızı ve Sarı Lale Üyeleri biletlerini özel indirimlerle temin edebilecekler. Festival Sponsoru AKBANK’ın Axess Kart sahipleri ise festival boyunca hafta içi gündüz seansları hariç satın alacakları biletlerde %20 özel indirimden yararlanacaklar.
İKSV, 2007 yılında başlattığı “BitamBiöğrenci” projesiyle, işbirliği içinde bulunduğu çeşitli sivil toplum kuruluşları ve sanata duyarlı izleyiciler sayesinde, kültürel etkinliklere katılma şansı bulamayan öğrencileri sanatla buluşturmaya devam ediyor. Sinemaseverler, alacakları biletlere ek olarak yapacakları 15 TL’lik katkıyla 3, 50 TL’lik katkıyla 10 öğrencinin film gösterimlerine katılmasını sağlayarak “BitamBiöğrenci” projesine destek verebilecekler.
Önceki makaleUğur Yücel’den Soğuk
Sonraki makaleBela Tarr’dan Film Okulu
Sinemaya gönül veren bir grup sinefilin kurduğu Avrupa Sineması internet sitesi, Avrupa sinemasını daha geniş kitlelere tanıtmak ve bu filmlerle ilgili ufak da olsa bir tartışma ortamı yaratmak amacıyla kuruldu. Sitenin kuruluş amaçlarından biri de; tür sinemasını da yadsımadan, sinemanın sadece bir eğlence aracı olmadığının vurgusunu yapmak. Metin Erksan’dan bir alıntı yapacak olursak; bilimlerin ve sanatların varoluşlarının sınırları, geçmişin derinlikleri içindedir… Sinema bilim; sinema sanatı ve sinema bilimi kapsamında; sanatsal düşüncenin ve uygulamanın, sinemasal düşüncenin ve uygulamanın, yaratısal düşüncenin ve uygulamanın, görüntüsel düşüncenin ve uygulamanın, çekimsel düşüncenin ve uygulamanın, oluşumunu, gelişimini, dönüşümünü saptar ve oluşturur. Bu nedenle bizler de günümüzde çekilen filmler dışında, geçmişin derinliklerine doğru bir yolculuk yaparak; bu sanatı etkileyen filmleri ve yönetmenleri de tanıtmaya, eleştirmeye ve onların sinemayı nasıl algıladıklarını kavramaya gayret ediyoruz. Bir yandan da sinemanın diğer sanatlarla olan ilişkisini, filmler bağlamında tartışarak; sinemanın diğer sanatlardan ayrı düşünülemeyeceğini savunuyoruz. Bu amaçlarla, birbirinden farklı coğrafyalarda, farklı zamanlarda çekilmiş ve birbirinden farklı türlerde pek çok film eleştirisine yer vermeye çalışıyoruz. Sinemayı bir kültür olarak gören herkesin katılımına da açığız. Arzu edenler mail adresinden bizlere ulaşabilir, yazılarını paylaşabilir ve filmlerle ilgili görüşlerini iletebilir.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here