Ana sayfa Roportajlar Andrei Zvyagintsev Söyleşisi

Andrei Zvyagintsev Söyleşisi

188
0

24.Adana Film Festivali’nde Uluslararası Yarışma bölümünde bu yıl Rus yönetmen Andrei Zvyagintsev’in Loveless (2017) isimli filmi de vardı. Zvyagintsev, Cannes Film Festivali’nde de yarıştığı Yorgos Lanthimos, Michael Haneke ve Ruben Ostlund gibi isimlerin son filmlerini geride bırakarak Guillermo Arriaga’nın jüri başkanı olduğu uluslararası jüri tarafından En İyi Film seçilen Loveless’la ödülünü almak için Adana’ya geldi. Yönetmenle biz de kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.

 

Filmleriniz Rusya’daki durumu anlatmasına karşın, aynı zamanda farklı ülkelerdeki sorunlarla da paralellik taşıyor.

Rusya’daki insanlar filmi izlerken, toplumsal bir meseleye parmak basıldığını görüyorlar, bu sebeple de daha fazla içine girebiliyorlar. Aslında Cannes Film Festivali’nde film (Loveless) gösterildiği zaman bu meselenin evrensel olduğunu herkes fark etti ve sanki kendi evlerinde, kendi komşularıyla yaşanan bir meseleymiş gibi tepki verdiler. Ama bir yandan da filmlerimdeki temel meseleler Rusya’yla ilgili elbette, ancak Rusya’daki meseleler sadece Rusya’ya özgü değiller.

Ancak Rusya’nın politik durumunu ve dini referansları da sık sık kullanıyorsunuz.

Filmlerimde dini referansların olduğu doğru, ama bunların yanı sıra kültürel referanslar da var. İnsanların gündelik yaşantılarını anlatmaya çalışıyorum. İçinde yaşadığım toplumun farklı katmanlarını kullanmadan film yapmayı düşünemiyorum. Leviathan’da (2014) Marvin Heemeyer’in hikâyesi sistemle ilgiliydi. Güncel bazı detaylar da vardı, ancak ben ona kendi gözlemlerimi de ekledim.

Filmlerinizde doğrudan siyasi meselelerle uğraşmak sizi zorluyor mu?

Filmlerime genelde olumlu tepkiler geliyor, ancak Avrupa’daki Rus diasporası ve Rusya’daki siyasilerin ikiye bölündüğünü görüyorum. Loveless’ta da politik bir arka plan var. Ancak bunu özellikle öyle olsun diye yapmıyorum. Hikâye ne gerektiriyorsa, o şekilde gelişiyor. Özellikle politik film yapmak gibi bir amacım yok.

Filmlerinizdeki kadın karakterlerin erkeklere daha bağımlı olduğunu söyleyebiliriz. Ailedeki kadının konumu için ne diyebilirsiniz?

Aslında Rusya’da şehirde ve taşrada kadınların konumları daha farklı oluyor. Taşradaki kadınlar, şehirdekilere göre erkeklere daha fazla bağlı hareket ediyor. Bu sebeple Elena (2011) ve Loveless filmlerinde böylesi kadın karakterler karşımıza çıkabiliyor.

Rus edebiyatında sizi en çok etkileyen isimler hangileri?

Özellikle de tiyatro öğrencisiyseniz Dostoyevski ve Çehov gibi büyük isimlerden fazlasıyla etkileniyorsunuz zaten. Bundan kaçmak çok zor bir şey. Bu anlamda benim de bu isimlerden etkilendiğim söylenebilir.

Sinema konusunda sizi etkileyen yönetmenler oldu mu?

Rusya’daki Sinematek’te çok fazla eski film izledim. Eski filmleri izlemeyi seviyorum. 1950’lerden 70’lere kadar pek çok yönetmenin filmini seyrettim ve sevdim. Bergman, Kurosawa, Bresson, Aleksei German, Tarkovsky, Wenders vb. yönetmenlerin filmlerini daha çok sevdim. Bu yönetmenlerin beni etkilediğini söyleyebilirim. Özellikle o dönemde film çekmeye başlamamıştım ama sinemaya tutkuyla bağlıydım. Sürekli film izliyordum. Antonioni’nin L’Avventura (1960), Tarkovsky’nin Andrei Rublev (1966), German’in Arkadaşım Ivan Lapsin (1985) ve Bresson’un Bir İdam Mahkumu Kaçtı (1956) filmleri beni çok etkiledi ve sinema anlayışımı değiştirdi.

Türk sineması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Genel olarak çok fazla film izleyen bir yönetmen değilim. Bir gün sevdiğim filmleri düşünürken, oturup yüz elli filmlik bir liste yaptım. Bunların çoğu 50’li, 60’lı ve 70’li yıllarda çekilen filmlerdi. Bu açıdan klasik sinemayı çok sevdiğimi söyleyebilirim. Ancak maalesef o dönemlere ait Türk filmleriyle ilgili bir bilgim yok. O yüzden de Türk sinemasıyla ilgili fikre sahip değilim. Türkiye’den ise kariyerini bildiğim, tanıştığım ve takip ettiğim tek yönetmen Nuri Bilge Ceylan. Onun filmlerini seviyorum. Ama bir yandan da merak ediyorum. Dün Semih Kaplanoğlu’nun Buğday (2017) filmini görmek isterdim, ama maalesef benim filmimle aynı saatteydi. Onu kaçırdım. Ama merak ediyorum. Rusya’da uluslararası filmleri gösteren çok fazla sinema salonu olmadığı için uluslararası filmleri keşfetme şansı çok olmuyor. Bu sebeple Türk sinemasını henüz keşfedemedim. Rusya’da genelde sinemaya giden kitle 14-25 yaş arasında değişiyor. Bu sebeple de sanat sinemasından daha ziyade Amerikan animasyonları ve görsel efektleri çok olan popüler filmler izleniyor.

Sette diğer çalışanlarla nasıl bir ilişkiniz var?

Görüntü yönetmeni ile on beş senedir, sanat yönetmeniyle on iki senedir çalışıyorum. Tüm ekibimle yaklaşık on on beş senelik bir birlikteliğimiz var. Onun için bu soruya nasıl bir cevap vereceğimi tam kestiremiyorum. Ama hepsiyle eskiden beri dostum ve aramızda sevgi, saygı ve anlayış üzerine kurulu bir ilişkimiz var. Sette diktatör değilim, sette arkadaşlık ve karşılıklı güven esastır benim için. Bizde bu tür şeyler yasaktır. Diktatörlüğü bırakın, birinin diğerine bağırmasına bile müsaade edilmez. Sinemada tek başına istediğini yaptırmak çok doğru değil, ben de o yüzden ekiple birlikte çalışmayı tercih ediyorum.

Loveless filmini Rusya’da ne kadar kişi izledi?

Rusya’da film, 1 Haziran’da, yaklaşık 500 kopyayla vizyona girdi ve filmi 500.000 kişi izledi.

Bundan sonraki projeniz nedir?

Şu an iki projeyle ilgileniyorum. Biriyle sekiz, diğeriyle de on iki senedir uğraşıyorum. Ama şu an bütçe bulma konusunda sıkıntılarım var; çünkü yeni çekeceğim film 2. Dünya Savaşı’nda geçecek bir dönem filmi olacak. Bu sebeple de bütçeyi bekliyorum, ona göre hangi projeye önceleyeceğime karar vereceğim. Şu ana kadar çektiğim en büyük bütçeli film Leviathan’dı, onun da bütçesi beş milyon dolar. Ama diğer iki projem de dönem filmi ve o yüzden hayallerimi gerçekleştirmek için paraya ihtiyacım var. Bir önceki filmim Leviathan Rusya’da özellikle politikacılar tarafından çok tepki gördü ve bu yüzden de şimdi bütçe bulmakta zorluk çekiyorum.

Söyleşi: Barış Saydam

Önceki makaleKreuzweg
Sonraki makaleArzu Okay Söyleşisi
1983, İstanbul doğumlu. Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema Bölümü'nde yaptı. Altyazı dergisinde sinema eleştirileri yazmaya başladı. 2008’de Avrupa Sineması isimli web sitesini kurdu. 2011-2014 yılları arasında Hayal Perdesi dergisinde web sitesi editörlüğü yaptı ve derginin yayın kurulunda görev aldı. TÜRVAK bünyesinde çıkartılan Cine Belge isimli derginin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. 2012’den beri Sinematek Derneği’nde Film Analizi dersi veriyor. 2013-2019 yılları arasında Türk Sineması Araştırmaları (TSA) projesinde koordinatör yardımcılığı ve içerik editörü olarak görev yaptı. 2018-2020 yılları arasında İstanbul Şehir Üniversitesi'nde ders verdi. 2018-2021 yılları arasında Sinema Yazarları Derneği'nin (SİYAD) genel sekreterliğini üstlendi. Ayrıca Giovanni Scognamillo’nun Gözüyle Yeşilçam(2011), Sinemada Tarih Yazımı (2015), Erol Ağakay: Yeşilçam’a Adanmış Bir Hayat (2015), Oyuncu, Yönetmen, Senarist, Yapımcı Yılmaz Güney (2015)- Burçak Evren'le ortak-, Karanlıkta Işığı Yakalamak: Ahmet Uluçay Derlemesi (2016), Aytekin Çakmakçı: Güneşe Lamba Yakan Adam (2019), Osmanlı’da Sinematografın Yolculuğu (1895-1923) [2020], Derviş Zaim Sinemasına Tersten Bakmak (2021) – Tuba Deniz’le ortak-, Orta Doğu Sinemaları (2021) – Mehmet Öztürk’le ortak-, Türkiye’de Sanat Sineması (2022) isimli kitapları da bulunuyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here