Ana sayfa 2022 As Bestas

As Bestas

102
0

Rodrigo Sorogoyen’in Isabel Peña ile birlikte senaryosunu yazdığı ve kendisinin yönettiği İspanya/Fransa ortak yapımı As Bestas, Galiçya’nın iç kesimlerinde bir köye yerleşen Fransız Antoine ve Olga çiftini izliyor. Metruk yapıları tamir edip yaşanır hale getirerek, sebze yetiştirerek ve ürünlerini köy pazarında satarak, doğayla uyumlu, sakin, huzurlu bir hayat sürdürmektedirler. Ne var ki ekolojik gerekçelerle köye bir rüzgar enerjisi santrali kurulmasına itiraz ettikleri için komşularıyla araları iyi değildir. Que Dios nos perdone (2016), El reino (2018), Madre (2019) gibi üç güzel uzun metrajdan sonra dördüncüsü olan As Bestas ile İspanyol sinemasındaki yerini her yeni filmiyle sağlamlaştırdığını gösteren Rodrigo Sorogoyen, aynı zamanda ülkesindeki dizi sektöründe de yönetmen ve senarist olarak aktif bir rol sahibi. Sıklıkla Sam Peckinpah referanslarıyla karşılanan film, bu referansın altında ezilmeyen güçlü bir psikolojik gerilim. Özellikle çifte komşu olan, anneleriyle yaşayan Xan ve Lorenzo kardeşlerle Antoine arasındaki gerilim kimyasını çok iyi kullanan Sorogoyen, bu husumet ve psikolojik zorbalığın vitesini aşama aşama yükselterek neo-western türünün kaliteli örneklerinden birine imza atıyor.

Sorogoyen ve Peña, senaryoyu yazarken 2010 yılında yaşanan gerçek bir olaydan esinlenmişler. 2016 yılında Andrew Becker ve Daniel Mehrer tarafından yönetilen Santoalla adlı belgeselde etraflıca anlatılan bu olayda, Hollandalı Martin Verfondern ve Margo Pool çiftinin şehrin boğuculuğundan uzakta doğa ile iç içe yaşama ve organik tarımla uğraşma hayallerini gerçekleşmek için İspanya’nın Santoalla do Monte köyüne taşınıyorlar. Ancak orada yaşamakta olan Rodríguez ailesi ile yıldızları pek barışmaz. Kereste şirketinin o bölgedeki tek hane olan Rodríguezlere yaptığı ödemeler ikiye bölüneceği için buna yanaşmayan Rodríguez ailesi Hollandalı çifti yıldırmaya çalışıyorlar. As Bestas’ta ise Hollandalı çift Fransız, kereste şirketi de rüzgar enerjisi santrali unsurlarıyla değiştiriliyor. Tabii senaristler bu olayın verdiği ilhamla kendi gidişatlarını tayin ediyorlar. Xan ve Lorenzo kardeşlerin “Fransız” diye hitap ettikleri Antoine ile yüzyüze olduğu kadar gizliden uğraştıkları bölümler amaçlandığı üzere gerçekten sinir bozucu. Filmin bu noktada sunduğu ikilem, bölgenin yerlisi olan, fakirlikten ve fakirliğin getirdiği dışlanmışlıktan bunalmış köylülerin (ki filmde onları temsilen sadece Xan ve Lorenzo kardeşlerle anneleri var) rüzgar tribünleri sayesinde nihayet refaha kavuşacak olmaları, ne var ki geleli sadece birkaç yıl olmuş Fransız çiftin bu refahın önünde engel teşkil etmelerinden ibaret. Öte yandan Antoine ve Olga ne olursa olsun böyle davranılmayı hak etmiyorlar. Tek istedikleri doğal bir ortamda tarımla uğraşıp emeklilik sonası hayatlarının geri kalanını huzurlu geçirmek.

Film, Fransız çiftin bu Galiçya köyüne yerleşmesinden belli bir süre sonrasında başlayarak zaman kazanıyor. Antoine’ın iki kardeşle husumetinin de çoktan başladığını görüyoruz. Böylece iki taraf arasındaki gerginliği yansıtan sahnelere de bol bol yer kalıyor. Sorogoyen, bu küçük coğrafyanın kendine özgü rutinini, sade güzelliğini, Antoine ve Olga’nın burada buldukları huzuru resmederken bu gerginliği hep yanında tutuyor. Hatta doz arttıkça deyim yerindeyse her şey onların olduğu kadar biz seyircilerin de burnundan gelmeye başlıyor. Öğrencilerin okulda maruz kaldıkları akran zorbalığına benzer ilişki türlerinin her yaştan insan arasında yaşanmasının, bunun perdede defalarca izlenmesinden doğan sinir harbinin sahiciliği tüm filmi kaplıyor. Bir seyirci olarak ekran karşısında Antoine’dan beklentiler arttıkça ve bu beklentiler o sahicilik duvarına çarptıkça adeta psikolojik gerilim ile korku arasında gidip geliyoruz. Christian Tafdrup filmi Speak No Evil’da benzer şekilde karakterler arasındaki güç dengelerini masaya yatıran gergin anlatım, As Bestas’ın genlerinde de yer alıyor. O filmde Bjørn’un, burada ise Antoine’ın temsil ettiği aile reisi tanımının edilgenleştirilmesi aslında anlatımda oluşan gerginliğin en önemli sebeplerinden biri. Pasivize olmuş erkekliğin muhasebesi, o erkeğin görkemli geri dönüşüyle intikam güzellemeleri şeklinde karşımıza çıktı. İşte bu algıyı kırmaya oynayan Speak No Evil ve As Bestas gibi filmlerdeki o ürkütücü gerçekliğin ekranı dar etme gücü yadsınamaz.

La Rapa das bestas de Sabucedo, İspanya’nın Sabucedo şehrinde her yıl Temmuz ayının ilk Cuma, Cumartesi, Pazar ve Pazartesi günleri olmak üzere dört gün boyunca düzenlenen gösterinin adı. Atları dağdan toplayıp, tıraşlamak, mikroçiplerle işaretlemek, bunları yaparken herhangi bir ip, sopa ya da alet kullanmamak suretiyle gerçekleşen bu etkinlikte, aygırı tutmakla görevli olan “aloitadorlar”, işlerini yapmak için yalnızca el becerilerini ve vücutlarını kullanırlar. Açılışta ağır çekim olarak izlediğimiz bir atın zapt ediliş görüntülerinin daha sonra filmin en kritik anına gönderme niteliğinde olduğunu fark ettiğimiz şık kurgu becerisi, önceki Sorogoyen filmlerinde de farklı şekillerde rastladığımız etkili dokunuşlardan biri. 2023 Goya Ödüllerini domine ederek En İyi Film, Yönetmen, Erkek Oyuncu (Denis Ménochet), Yardımcı Erkek Oyuncu (Luis Zahera), Orijinal Senaryo, Sinematografi (Sorogoyen’in tüm filmleinde çalıştığı Alejandro de Pablo), Kurgu, Ses, Müzik dallarının galibi olan As Bestas, İspanya Sinema Yazarları Ödüllerini de ana dallarda fethetmiş, bunun yanında birçok festivalden de ödüller, adaylıklar kazanmış bir yapım. Fransız oyuncular Denis Ménochet ve Marina Foïs ile birlikte Galiçya kökenli usta aktör Luis Zahera’nın sürüklediği film, bu oyuncuların ustalıklarını rahatça sergileyebilecekleri birçok dramatik ve gerilimli an barındırıyor. Ménochet’nin sürekli mülayimliği test edilen Antoine yorumu, Zahera’nın adeta devleştiği meyhanedeki sahneler, Marina Foïs ve Marie Colomb’un anne kız olarak tartıştıkları sekans bu anlardan bazıları.

 

Osman Danacı

odanac@gmail.com

Twitter

Önceki makaleOppenheimer
Sonraki makaleRudiger Suchsland Söyleşisi
İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu. Sinema, müzik ve edebiyat, ilgi alanı olmaktan öteye geçmiş, yaşam biçimi olmuş. Geçmişinde radyo programı, bir gazetenin Pazar ekinde albüm eleştirmenliği ve amatör fotoğrafçılık yapmışlığı var. Öğrenciyken Shakespeare, Wordsworth, Austen, Hardy, Lawrence okumanın, Virginia Woolf üzerine bitirme tezi vermenin, önüne gelen her albümü dinlemenin, özellikle 80'leri ve 90'ları türlü komikliği ve dramatikliğiyle yaşamanın sonucu doğan yazma ihtiyacını sinema ve müziğin bünyesinde anlamlandırmaya çalışıyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here