Ana sayfa Serbest Nijat Özön

Nijat Özön

906
0

Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz, Türkiye’de sinemanın gelişmesinde gerek çevirileriyle gerekse de yazmış olduğu kitaplarla kendisinden sonra gelenlere önemli bir miras bırakan büyük usta Nijat Özön’ü ölümü vesilesiyle kendi sözlerinden hazırladığımız bir derlemeyle anmak istedik. Sadece çeviri ve kitap yazma anlamında değil, düşünsel anlamda da Türk sinemasına ve Türkiye’deki sinema sektörüne önemli katkıları olan Nijat Özön’ü saygıyla anıyoruz.

“Sinemayla ciddi ilgilenmeye başlayınca baktım ki Türkçe’de sinema kitabı diye pek bir şey yok. British Council’in açtığı bir sergide Roger Manvell’in Film kitabına rastladım. İncecik, fakat çok güzel hazırlanmış bir kitaptı, sonunda da gayet güzel bir bibliyografya vardı. Hah dedim işte kitap! Derken İngilizce, Fransızca kitaplar ısmarlamaya başladım. Bayağı bir sinema kitaplığım oluşmuştu. O zaman yabancı dilim o kadar kuvvetli değil. Okuyarak hem yabancı dilimi hem de sinema bilgimi geliştiriyordum. İkisi birbirini destekleyerek ilerliyordu. Üniversiteye kadar büyük yönetmenler, türler, onların en önemli örnekleri kitaplardan öğrendiğim şeylerdi. Filmleri de geldikçe görüyor, göremediklerimi yabancı dergilerdeki eleştirilerden tanıyordum. Kitaplardan sürekli notlar alıyordum. Düşümcem şu: Doğrudan doğruya sinemayla ilgili temel bilgileri alıp Türk okuruna nasıl sunarız? 1950’lere doğru Vatan gazetesinde başlayan sinema eleştirisi çabalarında Oktay Akbal, Atilla İlhan, Metin Erksan imzaları görülmektedir. Ancak genel olarak sinema eleştirisi diye anlayış yerleşmiş değildir. Böyle bir ortam bir defter aldım. Ben olsam böyle yazarım diye, 1946-47’den itibaren her gördüğüm önemli film için eleştiri yazmaya başladım.”

“1958 gibi Türk sinemasıyla uğraşmaya başladım. O yıllarda yavaş yavaş yapım sayısı artıyor, ortaya bir şey çıkıyor. Filmlerden çok toplumbilimi, ekonomisi ilgimi çekti. Yani bir sinema nasıl şekilleniyor, neyin üzerine oturuyor, kim nasıl kaldırıyor bu kadar şeyi? Aslında seyircinin beğenisi beni hiç şaşırtmıyordu. Her ulus layık olduğu yönetimle yönetilir gibi her seyirci de layık olduğu filmi bulur. Yapıyı, mekanizmayı anlama çabası o mekanizma içindeki insanlarla tanışmayı da getirdi. Halit (Refiğ) İstanbul’a gittikten sonra ben de her tatilde oraya gidiyordum. Sinemacı çevresiyle yakın ilişki kurdum. Bazı filmlerin çekimlerine katıldım. Yapımcılarla, yönetmenlerle tanıştım. Yavaş yavaş Türk sinemacıları ve sinemasıyla ilgili bayağı malzeme birikti bende.”

“1950-60 Türkiye’nin yapım açısından en verimli yılları. Biz 61’deyiz. Bunun arkasına ekleyecek çok az şey var. Önünü de eklersem Türk sinemasının tarihi ortaya çıkar. Böylece on yıllık dönemi genişlettim. Önce kendi içinde… Zaten tanığı olduğum, kişileriyle konuştuğum, olaylarını, kurumlarını bildiğim bir dönem. Benim için önemli olan o on yıl dışında kalan bilgiler. Orada da zaten yapım olarak fazla bir şey yok. Benim önem verdiğim on yılın hikayesiydi.”

Günümüz Türk Sineması ve Film Eleştirisi

“Günümüz popüler filmlerinin seyirciye ulaşmasını Türk sinemasının kitlesiyle buluşması olarak değerlendiremeyiz. Burada tamamen bir sömürme var. Yeşilçam duygu sömürüsü yapıyordu. Bir sene, tarihi filmler moda olurdu, bir sene kovboy filmleri. Bugün de bir film tesadüfen tuttu mu arkasından benzer filmler yapılıyor. O tür filmlerin artmasının, Türk filmlerinin salonlarda yeniden izlenebilir hale gelmesinin, Türkiye’de bir sinema sanayinin kurulmasına katkıda bulunabileceği görüşüne pek katılmıyorum. Bağımsız sinema her zaman her yerde varolmuştur. Bağımsız derken kurulu sanayide, ticari amaca bağlı olmayan filmleri kastediyorum ve sinema tarihinde yer eden filmler de hep onlar olmuştur.”

“Medyanın tutumuna göre daha çok magazin çeşidinden eleştiri, en fazla tanıtım yapılıyor. Çok çala kalem, çok yüzeysel şeyler yazılıyor. Üstelik ciddi ve dürüst bir tutum da yok. Günün gelişine göre ve çalışılan medyanın eğilimine göre… Ciddi bir sinema eleştirimiz yok ne yazık ki. Zaten kendileri de bunun derdinde değil. İnternette dünya kadar malzeme var. Giriyorlar, bilgileri oradan alıyorlar. Yani kendi düşünceleri yok. Türk filmleri üzerine yazılan yazılardan da anlaşılıyor bu.”

Bölümler, İbrahim Türk‘ün Nijat Özön’le 2002’de yapmış olduğu röportajdan alınmıştır. Röportajın ve metnin tamamı Altyazı dergisinin 5. sayısında yayınlanmıştır.

Önceki makaleBronson
Sonraki makaleSundance ve !F’ten İşbirliği
Sinemaya gönül veren bir grup sinefilin kurduğu Avrupa Sineması internet sitesi, Avrupa sinemasını daha geniş kitlelere tanıtmak ve bu filmlerle ilgili ufak da olsa bir tartışma ortamı yaratmak amacıyla kuruldu. Sitenin kuruluş amaçlarından biri de; tür sinemasını da yadsımadan, sinemanın sadece bir eğlence aracı olmadığının vurgusunu yapmak. Metin Erksan’dan bir alıntı yapacak olursak; bilimlerin ve sanatların varoluşlarının sınırları, geçmişin derinlikleri içindedir… Sinema bilim; sinema sanatı ve sinema bilimi kapsamında; sanatsal düşüncenin ve uygulamanın, sinemasal düşüncenin ve uygulamanın, yaratısal düşüncenin ve uygulamanın, görüntüsel düşüncenin ve uygulamanın, çekimsel düşüncenin ve uygulamanın, oluşumunu, gelişimini, dönüşümünü saptar ve oluşturur. Bu nedenle bizler de günümüzde çekilen filmler dışında, geçmişin derinliklerine doğru bir yolculuk yaparak; bu sanatı etkileyen filmleri ve yönetmenleri de tanıtmaya, eleştirmeye ve onların sinemayı nasıl algıladıklarını kavramaya gayret ediyoruz. Bir yandan da sinemanın diğer sanatlarla olan ilişkisini, filmler bağlamında tartışarak; sinemanın diğer sanatlardan ayrı düşünülemeyeceğini savunuyoruz. Bu amaçlarla, birbirinden farklı coğrafyalarda, farklı zamanlarda çekilmiş ve birbirinden farklı türlerde pek çok film eleştirisine yer vermeye çalışıyoruz. Sinemayı bir kültür olarak gören herkesin katılımına da açığız. Arzu edenler mail adresinden bizlere ulaşabilir, yazılarını paylaşabilir ve filmlerle ilgili görüşlerini iletebilir.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here