Ana sayfa Serbest Yılbaşı Filmleri…

Yılbaşı Filmleri…

1810
1

yilbasi

Kış ağırlığını hissettirmeye başladı malum. Artık pek çok kişi dışarıya çıkmak yerine, evinde vakit geçirmeyi tercih ediyor. Evde vakit geçirmeyi seçenlerin de en büyük eğlencelerinden biri film izlemek ve dışarının soğuğuna karşın, içeride beyazperdenin büyüsüne kapılmak oluyor. Bizler de, bizim gibi televizyonla arası iyi olmayan sinefiller için yılbaşı dolayısıyla verilen ufacık tatilde sıkılmadan izleyebilecekleri birkaç film önerisinde bulunmak istedik. Bu nedenle beş filmden oluşan bir Avrupa filmleri seçkisi hazırladık.

Yönetmen : Alexandre Jardin
Fransa, 1993

Alexandre Jardin’in kendi kitabından uyarladığı Fanfan; aşkın ömrünü, evliliği ve ilişkilerin giderek monotonlaşmasını, tutku dolu bir aşk hikayesi çevresinde anlatan hoş bir romantik masal. Beş yıllık bir ilişkinin ardından evlilik planları yapan Alexandre’ın, Fanfan’la tanışması sonrasında değişen hayatını anlatan film; Alexandre’ın duyguları ve düşünceleri arasında sıkışmasından yola çıkarak aşk ve tutkunun çeşitli hallerini Jeux d’enfants’takine benzer masalsı mizansenlerle ekrana taşıyor. Duygularla düşüncelerin ince bir ip üzerindeki cambazlıkları karakterleri içinden çıkılması güç durumlarda bırakırken, başrollerdeki Vincent Perez ve Sophie Marceau’nun uyumu da filme ayrı bir renk katıyor. Marceau büyüleyici güzelliğinin ve sevimliliğinin dışında, oyunculuğuyla da bütün filmi sırtlıyor. Özellikle tek başına harikalar yarattığı bir dans sahnesi var ki muhteşem!

Yönetmen, sanırım kendi hayatından kesitlerle karakterlerine de çeşitli nüanslar katmış. Çok fazla bahsedilmese de karakterlerin geçmişlerinde birtakım dramatik deneyimler yaşadığını anlayabiliyoruz. Bu deneyimlerin yönetmenin kişisel deneyimlerinden beslendiğini ve Alexandre karakterinin aşka bakışının yönetmenin bakış açısıyla bazı paralellikler gösterdiği aşikar. Karakterler çok derinlikli olarak yansıtılmasa da, daha doğrusu aralarındaki inişli çıkışlı ilişki onların karakterlerinin önüne geçse de çok sahici duruyorlar. Üzerlerinde yaşanmış hatıraların izlerini taşıyorlar. Yine de yönetmen, neyi nasıl vurgulayacağını çok iyi bilerek hiç yolundan sapmıyor. Kendi eserini yorumlanın getirdiği rahatlıkla dümene çok hakim ve rotada sapmaya mahal vermeden gemisini limana yanaştırıyor. Fırtınalarla dolu bir ilişkinin çevresinde dolanırken bunu yapmak da hiç kolay değil. Özetle, hoş bir seyirlik arayanlara Fanfan’ı tavsiye ederim. Kız arkadaşla ya da eşle birlikte de izlenebilecek sevimli bir romantik masal. Yılbaşında iyi vakit geçirmek isteyenler için tam biçilmiş kaftan.

Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com

——————————————————————————–

 

Yönetmen : Julio Medem
İspanya, 1998

İspanyol sinemasının son yıllardaki önemli yönetmenlerinden olan Julio Medem’in Kutup Çizgisi Aşıkları her açıdan modern bir masal gibi aslında. Fakat Medem, bu masala kendine has anlatım şekliyle farklı anlamlar yüklemekten de geri durmuyor. Medem, rastlantılar ve kaderin hayatlarını şekillendirdiği iki genç aşığın masalını anlatırken, bu ikiliyi önce ayrı çizgilerde seyirciye tanıtıyor, daha sonra bu birbirinden farklı yönlere giden çizgileri, Finlandiya’da güneşin hiç batmadığı, farklı bir dünyada birleştiriyor. Filmin bu kadar etkileyici ve başarılı olmasının bir nedeni de, yönetmenin yarattığı karakterlerin derinlikli olmasından kaynaklanıyor. Medem sadece rastlantılara bağlanan romantik bir masal anlatmıyor, bunun ötesine geçerek bir de karakterlerini derinlemesine çözümlüyor. İkilinin aşkının arka planında bir de aile dramı yer alıyor.

Yönetmenin ele aldığı konuyu, bu konuya göre seçtiği anlatım şeklini ve vurguladığı özellikleri son derece yetkin bir şekilde izleyicilere sunması, filmi sinema tarihinin en güzel romantik masalları arasına katmaya yetiyor da artıyor. Hiç yoktan çocukluk aşkımızı hatırlamak için, o dönemlerle ilgili hafızamızda kalan anıların tozunu silip atmak için, çocukluğumuzun masumiyetini yeniden duyumsamak ve tatlı bir hüznün içimize yayıldığını hissetmek için Julio Medem’in yarattığı masalsı çemberin içine girmeye değer. Kutup Çizgisi Aşıkları çocukluk aşkının bir ömür boyu sürebileceğini göstermesi adına bile, soğuk bir kış gününde içinizi ısıtabilir.

Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com

——————————————————————————-

 

Yönetmen : Philippe Lioret
Fransa, 2006


Yılbaşı filmleri seçmem istendi benden ama ben bir yılsonu filmi seçtim: Je vais bien, ne t’en fais pas. Dünya nüfusunun büyük bir yüzdesi yeni yıla ailesiyle birlikte girer. Dargınlıklar unutulur, anlaşmazlıklara sünger çekilir, küsler barışır… Yeni yıl yeni bir başlangıç, yeni bir sayfa demektir. Başlangıçlar da sadece sıfırdan başlayarak yapılır. 2006 yapımı bu bağımsız Fransız filminde, İspanya seyahatinden dönen Lili’nin geri gelişiyle birlikte ikiz erkek kardeşi Loïc’in evi terk ettiğini öğrenmesi ve kardeşinin gelmesini beklerken gelişen hayatı konu ediliyor. Bekleyiş isyana, isyan arayışa, arayış çaresizliğe dönüşürken Lili de artık umarsızca suçlu aramaya koyulur ve anne babasından, sevgilisinden, arkadaşından, kendinden, hayattan ümidini keser. Ona tekrar bir yaşama gayesi kazandırma göreviniyse ailesi ve sevdikleri üstlenecektir.

Belki gözyaşı döktürecek kadar keskin bir dram olsa da ne yılsonu gecenizi zehir edecek kadar sert ne de görmezden gelebileceğiniz kadar silik bir yapım Je vais bien, ne t’en fais pas. Kim bilir, bakarsınız siz de filmin sonunda ailenin kucaklaşmasını tekrar ediyor durumda bulabilirsiniz kendinizi…

Melih Tu-men

———————————————————————————–

cashback4
Yönetmen : Sean Ellis

İngiltere, 2006

Zamanı durdurabilseydik, böyle bir yeteneğimiz olsaydı ya da zaman uçup giderken pilot koltuğunda biz otursaydık… Güzel olmaz mıydı? Her şey bir çocukluk düşüyle başlıyor ve romantik bir kış gecesiyle sonlanıyor. Zaman duruyor, küçük bir çocuğun düşlerinden ördüğü gerçeklik büyümeye başlıyor. Cashback bize bir çocuğun hayal gücünün enginliğini erkeklerin dünyasından bir bakışla anlatırken, içimizdeki masallara ve düşlere hasret o saf ve duygusal yerden de bizi yakalamayı başarıyor. Sinema perdesinde eşine az rastlanır bir konuyu, masalsı ve duyarlı bir sinema diliyle anlatırken seyirciyi de zamanı bir an için durdurabilmeye davet ediyor.

 

Bir ayrılığın ilk haftası ve sondan başa doğru sıralanan “çarpılma” diye adlandırılan hayal kırıklıkları ve kırılma anları… Şimdiden geçmişe uzanan köprüler, bizi geleceğe götüren hayaller, dönüşü olmayan hatalar ve zamanın geri getirilemez oluşu… Oysa zaman durdurduğunda ve vakit hiç geçmez olduğunda her şey ne kadar da net. Yapılan hataların farkına varılışı, bir adım ötede olacakların tahmini ve kısa yaşamlarımıza sığdıramadığımız onca şeyi telafi etme arzusu… Ben şanslı olanlardan. Onun zamanı durdurabilme yeteneği var. Ama o da zamanı geri getiremiyor, ayrılığı engelleyemiyor ve hatasını düzeltemiyor. Belki de her şey bu dindirilemez acının temeline inme ve bununla başa çıkabilme arzusundan kaynaklanıyor. Ayrılığın ikinci haftası ve Ben artık uyuyamıyor. Kendi deyimiyle hayatını 3/1 oranında uzatıyor. Ama hala zamanın kıskacında ve bir türlü onu durduramıyor, ancak yavaşlatıyor. İçindeki acı onun gününü tüketmesini engellerken, Ben kendine yeni kaçış yolları buluyor. En iyisi ise en son geliyor ve Ben gece vardiyasında bir markette çalışmaya başlıyor. Ayrılığın üçüncü haftası ve Ben nihayet zamanı durduruyor. Evet, işte sonunda kendine ait bir dünya kuruyor ve yeteneğini geliştirme fırsatı yakalıyor. Benedetto Croce: “Güzellik salt sezgidir.” derken, bundan bahsetmiş olmalı. Ben’in çocukluk düşleri ve hep geri planda kalan yeteneği, inanılmaz sezgisiyle birleşiyor ve estetik kendini su yüzüne çıkarıyor. Fonda çalan Bellini, kusursuz kadın vücutları ve estetik uyum marketin her yanını kaplıyor. Ayrılığın dördüncü haftası ve Ben yeni birine tutuluyor. Ve ardından ilk öpücük geliyor. Ben’in duyguları yine paramparça… Sersemletici bir düşüş sonrası… Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bir şiirindeydi sanki bu sahne: Aşk başlamadan güzel / Kalplerde heyecan / Bakışlarda korku olduğu zaman güzel… Aşk başladığı an, o korku kaybolduğu an Ben’in masalsı gücüde kayboluyor, tıpkı o heyecanın kaybolması gibi… Tekrarlanan hatalar ve yeniden sevmeler ve buluşmalar… Eski hikayeler, zamanın en güzel anlarda durdurulma gereği ve hayatın 3/1 oranında uzatılsa bile aynı sıradanlığıyla devam etmesi… Finalde çalan Röyksopp’un manidar What Else is There’i… Akıllara gelen Eternal Sunshine of the Spottless Mind…

Evet, Cashback ne yazılacak ne tartışılacak bir film. İzleyeni, ancak sezgisel olarak kavrayabileceği bir düşsel evrene davet eden biraz edepsiz bir çağrı gibi. Sanattan, estetikten ve masalsı gençlik düşlerinden beslenen, biraz romantik biraz da felsefik bir içsel yolculuk. Geçmişten ve gelecekten çok, şimdinin ve bu anın öyküsü aslında.

 

Barış Saydam

bar_saydam@hotmail.com

 

—————————————————————————-

Mamma_Mia

Yönetmen : Phyllida Lloyd
İngiltere & Almanya & Amerika, 2008

Gece yarısını bitirip yeni yıla girdiğiniz ilk saniyelerde bir film izlemek isterseniz Mamma Mia’yı ıskalamayın derim. Kalabalık bir ortamda bulunuyor ve pür dikkat izleyecek bir film aramıyorsanız da duruma uyacak, geceyi tek başınıza geçirmekteyseniz de odanızın içini doldurabilecek kadar eğlenceli, ABBA’dan nefret edenler hariç herkesin hoşuna gidecek kadar sevimli ve coşkulu bir müzikal Mamma Mia.

Evlilik hazırlıkları yapan Sophie bir yandan da nikâhta babasını yanında görmek istemektedir. Lakin babasının kim olduğunu bilmeyen Sophie annesinin günlüğünü yürütüp üç muhtemel babasını da düğüne davet eder. Yunan adalarında çekilen filmde tabiatın kendine has renklerine Meryl Streep, Pierce Brosnan, Colin Firth ve Stellan Skarsgård gibi usta oyuncuların kattıkları da eklenince ortaya şen şakrak bir komedi, tempolu bir müzikal, romantik bir aşk hikâyesi çıkıyor.
Kendini iyi hissetmek isteyenler için yerinde bir tercih olan Mamma Mia tabii ki en büyük desteğiniyse 70’lerin ünlü grubu ABBA’dan görüyor. Film kendini sevdirmek için pek çok farklı argümanı bir arada kullanıyor. Çok da iyi yapıyor…

Melih Tu-men

————————————————————————-

Önceki makaleEstonya
Sonraki makaleSonbahar
Sinemaya gönül veren bir grup sinefilin kurduğu Avrupa Sineması internet sitesi, Avrupa sinemasını daha geniş kitlelere tanıtmak ve bu filmlerle ilgili ufak da olsa bir tartışma ortamı yaratmak amacıyla kuruldu. Sitenin kuruluş amaçlarından biri de; tür sinemasını da yadsımadan, sinemanın sadece bir eğlence aracı olmadığının vurgusunu yapmak. Metin Erksan’dan bir alıntı yapacak olursak; bilimlerin ve sanatların varoluşlarının sınırları, geçmişin derinlikleri içindedir… Sinema bilim; sinema sanatı ve sinema bilimi kapsamında; sanatsal düşüncenin ve uygulamanın, sinemasal düşüncenin ve uygulamanın, yaratısal düşüncenin ve uygulamanın, görüntüsel düşüncenin ve uygulamanın, çekimsel düşüncenin ve uygulamanın, oluşumunu, gelişimini, dönüşümünü saptar ve oluşturur. Bu nedenle bizler de günümüzde çekilen filmler dışında, geçmişin derinliklerine doğru bir yolculuk yaparak; bu sanatı etkileyen filmleri ve yönetmenleri de tanıtmaya, eleştirmeye ve onların sinemayı nasıl algıladıklarını kavramaya gayret ediyoruz. Bir yandan da sinemanın diğer sanatlarla olan ilişkisini, filmler bağlamında tartışarak; sinemanın diğer sanatlardan ayrı düşünülemeyeceğini savunuyoruz. Bu amaçlarla, birbirinden farklı coğrafyalarda, farklı zamanlarda çekilmiş ve birbirinden farklı türlerde pek çok film eleştirisine yer vermeye çalışıyoruz. Sinemayı bir kültür olarak gören herkesin katılımına da açığız. Arzu edenler mail adresinden bizlere ulaşabilir, yazılarını paylaşabilir ve filmlerle ilgili görüşlerini iletebilir.

1 YORUM

  1. Tavsiyeler için teşekkürler. Yılbaşı tatilinde izlemeyi düşündüğüm avrupa filmleri arasına Fanfan’ı aldım.<BR/><BR/>Düşündüklerimse;<BR/>1- Sconosciuta, La<BR/>2- En la ciudad de Sylvia<BR/>3- Farväl Falkenberg

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here